Aklıma Gelenler

NVİGM’de Saçlarımı Döken Projelerde Yer Almak | Bir Negatif Seleksiyon Hikayesi

⚠️Yazıda dipnot sayılarının üzerine tıklarsanız açıklamaları okuyabilirsiniz.

Önce; daha çok evrimsel biyolojide kullanılan “negatif seleksiyon” kavramını açıklamalıyım. Kamu dilinde bu kavram; nitelikli ve donanımlı kişilerin (tehdit olarak algılanmaları nedeniyle), birtakım yöneticilerce, sistemli biçimde pasifleştirilerek veya uzaklaştırılarak devre dışı bırakılması” ya da “özellikle kurum ve kuruluşlarda, yetkin ve nitelikli bireylerin sistematik olarak dışlanması veya engellemesi süreci” anlamlarını taşır1Kavram hakkında daha detaylı bilgi için: Türkkan, E. (2021). Negatif Seleksiyon Kötünün İyiye Tercihi. Orion Yayınevi, Ankara.. Kavramı açıkladığıma göre; artık dahil olduğum iki büyük projede yaşadıklarımı özetleyebilirim…


Yüksek lisans eğitimimi sürdürebilmek için 2010 yılının sonlarına doğru Erdek’ten Ankara’ya  tayin istemiştim. Tayinim çıkmıştı, Ankara’da ilk görev yaptığım yer, sadece nüfus müdürlüklerine hizmet veren2Nüfus müdürlüğünün mevzuata yönelik veya teknik sorunlarına çözüm üretmeye çalışan birim. çağrı (etkileşim) merkeziydi, Bilgi İşlem Daire Başkanlığı’na bağlı bu birimin resmi adı İletişim Şube Müdürlüğüydü.

Bu birimde görev yapmaya başladığımda ilk işim gözlem yapmak oldu. 10’a yakın çalışan kendilerine has bir masada 2 adet bilgisayar karşısındaydı ve sürekli telefonla konuşuyorlardı; telefonun bir ucunda nüfus müdürlüğü çalışanı diğer ucunda ise çağrı merkezi çalışanı vardı. Telefonda karşı tarafa ya bazı mevzuatsal açıklamalar yapılıyordu ya da karşı tarafın talebini daha iyi anlamak için sorular soruluyordu veya şifre değişikliği ve profil silme3Aradan 10 yıldan fazla zaman geçmesine ve o tarihlerde sorunun çözümünü iletmeme rağmen üzülerek hala daha bu sorunun devam ettiğini öğrendim. Durumu ve çözümü yine söyleyeyim; kullanıcı Windows’tan oturum açtığında kullanıcı ek herhangi bir bilgi girmeksizin MERNİS uygulamasını otomatik açabiliyor; bir nevi SSO gibi düşünebilirsiniz; yani kullanıcının oturum açması MERNİS’i çalıştırabilmesi için yeterli görülüyor. Bu anlayış, uygulamada alınan bir hatanın çözümü için profil silmeyi öneriyordu. Bilgi İşlem Dairesi akıl almaz şekilde sorunun nedenini çözmek yerine sorunu her seferinde 1000’lerce kez geçici olarak çözüyordu. Ben bu profil silme işleminde öyle bunalmıştım ki; bu işlemi otomatik yapan küçük bir script yazmak zorunda kalmıştım. Scripte IP numarası veya hostname girdiğinizde ilgili PC’de profil silme işlemini otomatik olarak yapıyordu. Her neyse; Windows oturumu üzerinden MERNİS’in çalışması senaryosu ayrıca bazı güvenli zafiyetlerine de gebe. MERNİS uygulamasını Windows oturumundan bağımsız hale getirmedikçe adı geçen profil silme işlemi yapılmak zorunda kalınacak. Ancak bu profil silme işlemi ciddi zaman alan bir işlem. Windows’ta oturum açan kullanıcı üzerinden bilgileri alıp MERNİS’i otomatik çalıştırmak yerine, Windows’ta kim oturum açarsa açsın MERNİS uygulamasını çalıştırmak isteyen kullanıcı, bilgilerini (kullanıcı adını ve şifresini) girdiğinde MERNİS’i çalıştırabilmelidir. Bu yapılırsa profil silme işlemi saçmalığından kurtulurlar. Bir uygulamanın açılışını oturum açılışına endekslemek yanlış bir yöntem! gibi işlemler yapılıyordu.

Ancak yaptığım gözlemler neticesinde bazı şeylerin sağlıklı ilerlemediğini gördüm; bunlardan ilki çalışanlar arasında adil bir iş dağıtımının olmadığı, bir diğeri ise kullanılan arayüzün işlevsellikten uzak olduğuydu.

İlk sorun şuydu; nüfus müdürlüklerinden gelen elektronik talepler/sorunlar çağrı merkezinin talep havuzunda birikiyordu. Çağrı merkezi çalışanları o havuzdan istediği çağrıyı üzerine alıp işlemi yapıyordu. Sorun da tam olarak işte burada başlıyordu. Havuzdaki (kullanıcı şifresi değiştirmek, … numarayı arayınız yanıtını vermek gibi) bazı taleplerin çözüm süreci 1 dk bile sürmüyordu. Ancak özellikle mevzuata dayalı karmaşık/girift bazı taleplerde ciddi araştırma ve akıl yürütme yapmayı gerektirdiğinden çözüm süreci bazen 1 saat bazen ise günü bulabiliyordu. Peki sorun bunun neresinde? Sorun şurada; bazı çalışanlar çözüm süreci kolay olan taleplerden 5-10 tanesini üzerine alıp sabahın erken saatlerinde çözümlüyor, diğerleri ise karmaşık taleplerle boğuşuyordu. Zurnanın zırt dediği yerde, gün sonunda alınan raporda sizce kim daha çok çalışıyor görünüyordu? İşte adil olmayan kısmı burasıydı ve bu sistemi düzeltmek için girişimde bulunan olmamıştı.

Gördüğüm ilk sorunu nasıl çözebiliriz diye birkaç gün düşündüm ve ilk adımımı attım. Kulakları çınlasın Yaşar Şefe, çağrı çözümleme işleminin havuzdan bireysel seçilerek değil havuzdan otomatik ve dönüşümlü olarak ayrıca kullanıcı üzerindeki çağrı sayısını da kontrol eden bir sisteme geçilmesi gerektiğini belirttim. Bu yeni sistemle nüfus müdürlüklerinden gelen talepler sırasıyla kullanıcılara dağıtılacaktı, kimine çözümü zor kimine çözümü kolay talepler belli bir sistematikle aktarılacaktı; yani çalışanlar havuzdan artık iş seçemeyecekti. Bu talebimi uygulamaya aldık ve sistem çatır çatır çalışmaya başladı, evet ilk başta bazı çalışanlar önceki konfor alanından biraz feragat etmek zorunda kaldı ama sonunda herkesin mutabık kaldığı şekliyle iş yürütülmeye başlandı.

İkinci sorun ise; nüfus müdürlüklerinin taleplerini gönderdiği, bu taleplerin takip edildiği ayrıca çağrı merkezi kullanıcılarının kullandığı arayüzler işlevsel değildi. Bu işlevselsizlik, gelen çağrıların takibini zorlaştırdığı gibi sağlıklı raporlamaların alınmasını da engelliyordu. Ayrıca benzer soruna ilişkin çağrılar arasında ciddi kategorik sorunlar vardı. Yerinde çözümlenebilecek bazı sorunların çağrı merkezine gereksiz yere gönderilmemesi için sistemde bazı hazır yanıtlar ve sorular vardı ancak bunlar da son kullanıcı dikkate alınarak hazırlanmamıştı. Çağrı merkezindeki A kullanıcısının X talebine verdiği yanıtla B kullanıcısının aynı içerikteki X talebine verdiği yanıt aynı değildi ve bu da uç kullanıcı da ciddi kafa karışıklıklarına neden oluyordu. Nüfus müdürlüklerinin taleplerine verilen yanıtların bir kısmı ise “…. numarayı arayınız” şeklinde oluyordu; bu nüfus müdürlüklerini deli edecek düzeyde bir yanıttı, çünkü o telefonları kolay kolay açan olmuyordu. Çağrı merkezinde genellikle göz ardı edilen husus ise nüfus müdürlüklerinin ilettiği sorunların büyük bir kısmının doğrudan veya dolaylı olarak vatandaşların işlemleri ile ilgili olmasıydı. İletilen taleplerin çözümünün gecikmesi veya bu taleplere “…. numarayı arayınız” şeklinde yanıt verilmesi durumunda vatandaşlar nüfus memurlarına sorun çıkarabiliyordu. İlk işim; bu arayüzde son kullanıcıyı dikkate alacak şekilde bazı açıklamalar ve zorunlu alanlar eklemek ve sistemde bulunan çöplüğe dönmüş hazır yanıtları yeniden ele almak oldu.

Bu geliştirmeleri de uygulamaya aldıktan sonra sırada nüfus müdürlüklerinden gelen çağrıların  (taleplerin) çağrı merkezince çözülememesi durumunda Bakanlığın ilgili birimine yönlendirilmesi vardı. Bunun için tüm daire başkanlarıyla ve şube müdürleriyle görüşmeler yaptıktan sonra her bir birimden (görev alanlarına göre) birim yetkililerini, işlem yapacak kullanıcı bilgilerini ayrıca her bir işlemin ne kadar sürede yanıtlanması gerektiği bilgisini, çağrı merkezi bilgi havuzuna girmek üzere kodlanmış ilgili birim tarafından hazırlanmış soru ve yanıtları istedik. Birimlerden aldığımız bilgileri (yetkiliyi, kullanıcıları ve iş bitirme sürelerini) çağrı sistemine entegre ettik ve çağrı merkezinin altından kalkamayacağı uzmanlık gerektiren hususlar bu birimlere yönlendirilmeye başlandı. Zamanında çözülemeyen işler için birim yetkilisine otomatik olarak uyarı e-postaları gönderildiğinden birim içi oto kontrol de sağlanmış oluyordu ayrıca her ayın sonunda birimlerin işlem raporları üst makama arz oluyordu. Böylece birim yetkilisi de taşradan (nüfus müdürlüklerinden) gelen taleplere zamanında yanıt verilmesi için dikkatli davranmak zorunda kalıyordu.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım sistem, 1000’den fazla ilçede bulunan nüfus müdürlüklerinden gelen taleplerin yönetilmesi için kurgulanmıştı. Sırada ise vatandaşlardan gelen taleplerin yönetilmesi sürecini Ömer ile kurguladığımız ve geliştirdiğimiz4Bu burada yazdığım kadar kolay olmadı. Birçok Bakanlığın çağrı merkezi sistemini inceledik, onlarla defalarca toplantı yaptık ve yüklenici firma ile çok kez geliştirmelerimizi devreye almak için ciddi gerilimler yaşadık. Çünkü şunu şöyle yapacağız dediğinizde öyle hemen herkes “tamamdır” demiyor. Yüklenicilerin direnci bir kenara Bilgi İşlem Dairesi ile yaşadığımız gerilimlerin haddi hesabı yok. Kısacası yazdıklarımdan “şakkadanak” her şey bir çırpıda halloldu sanılmasın! Her şeyi buradan yazamam ama ne rezillikler yaşadığımızı iyi hatırlıyorum. sisteme dahil etmek vardı. İşin en zor ve zahmetli kısmı ise burasıydı. Bunun için önce o dönem popüler olan 3 haneli bir telefon hattına (ALO 199), bu hattın IVR ile çalışacağı bir santrale, santralle senkron çalışacak bir arayüze ama en önemlisi vatandaşların aramalarına yanıt verecek personellere ve o personellerin eğitilmesine ihtiyaç vardı.

199 numaralı hat açıldı, şartnameler hazırlandı, zor bela IVR santrali kuruldu, çağrı merkezi lokasyonları (ilk safhada Ankara ve Erzurum) belirlendi. Personeller alındıktan sonra5Bu kısmı burada yazmak istemiyorum çünkü çok çirkin şeylere şahit oldum. hızlı bir şekilde soru yanıt havuzumuzu yeniden elden geçirdik, soru ve yanıtları vatandaşlara yanıt verecek şekilde güncelledik.

Bürokratik sorunları aşıp süreci sağlıklı işletebilmek ve sistemi devreye alabilmek için bazen günde 4-5 toplantıya girmek durumunda kaldık. Toplantılarda karşı tarafı ikna edebilmek için yer yer kalpler kırdık, yer yer bizim kalbimiz kırıldı, ama geriye dönüp baktığımda bunlar yaşanmasaydı sağlıklı bir sistemi oturtma şansımız olmazdı. Mevcut çağrı merkezi sistemini ALO 199’a entegre edip çalışır hale getirebilmek için meslektaşım Ömer ile birlikte canhıraş çalışıyorduk. Yüklenici firmalar dışında bütün süreci ikimiz yürüttük desem yalan olmaz. Bu süreçte ihaleler, şartnameler, yukarıdan müdahaleler, komisyonlar derken mesai saati mefhumunu unutmuştuk.

Sistemi sadece sorulara yanıt veren bir yapıdan ibaret sanmayın; bu sistemde aynı zamanda (kimlik kartı işlemleri, randevu işlemleri vb.) bazı işlemler yapılıyordu. Bu işlemleri çağrı merkezi çalışanlarıyla yaptırmanın arka planında ciddi bir kontrol gerekiyordu. Küçük bir hata verilerin havalarda uçmasına neden olabilirdi. Olayın ciddiyetini anlayabilmeniz için şu örneği vereyim: Gelen çağrılar belli bir süre kayıt altına alınıyor ve bu kayıtlar periyodik olarak bizim tarafımızdan inceleniyordu. Bir çağrı dikkatimizi çekmişti; çağrı Atatürk’ten geliyordu, evet yanlış okumadınız Atatürk’ten. Uyanık vatandaşın biri Atatürk’ün T.C. kimlik numarasını tuşlayarak çağrı merkezini aramış ve çağrı temsilcisinin ekranına Atatürk’ün bilgileri otomatik olarak düşmüştü. Çağrı temsilcisinin, olayı tam olarak anlayamaması durumu bir kenara arayan şahsın talebi ise dillere destanlıktı: “Ben T.C. devletinin kurucusuyum, nasıl olur da ilk basılan yeni çipli kimlik kartını önce bana vermezsiniz!” olmuştu. Diyeceksiniz ki bunda ne var? Çok şey var arayan kişinin durumunu kontrol etmediğimizi bu olayla fark ettik; durumu “ölü” olan birinin TC kimlik numarası ile arama yapılmaması gerekirdi! Bunun gibi onlarca akla gelmeyecek açıklar bulunabilirdi. İşte burada sistemleri iyi analiz edebilme ve olası sorunları öngörebilme yeteneğiniz önem arz ediyor.

Biz öyle veya böyle, ite kalka sistemi düzgün bir şekilde çalışır durumda devreye aldık. Pek tabi sistem çalıştıkça birçok geliştirme de yapmak durumunda kaldık. Daha sonra Efkan Ala’nın yerine Süleyman Soylu göreve geldi ve Trabzon’da da bir lokasyon açılmasını talep etti.6Açıkçası bu lokasyonun açılmasını gerektirecek bir yoğunluğumuz yoktu, ama emir gelmişti artık ve iş artımına gidilecekti. Ben bu proje için kurulan komisyonun üyesi olarak bu iş artırmına sıcak bakmadığımı açıkça ifade ettim. Bu süreçte başka tatsız olaylar da7Şartları şartnameye uygun olmadığı halde alınması yönünde yukarıdan gelen baskılar, piyasaya göre yüksek ücretler verilmesi vb. rahatsıoz edici hususlar yaşanınca bizim komisyon üyelerinden ben dahil bir kısmı başka birimlere görevlendirildik ve bu durumu gerekçe göstererek bir dilekçe ile komisyondan “affımızı :)” istedik.

Artık bir tesadüf mü yoksa başka gerekçeler mi bilemiyorum, meslektaşım Ömer ile 1 Nisan günü bir haber aldık, yeni görev yerimiz (yeni kurulan birim) “Pasaport ve Sürücü Belgeleri Daire Başkanlığı” idi. Burada görev yapan Daire Başkanı dahil olmak üzere kimsenin pasaport ve sürücü belgesi hakkında bilgisi yoktu; bu birim ne yapacaktı, hangi şubelerden müteşekkil olacaktı, görev alanları neydi, iş tanımları nasıldı, yasal dayanaklar nelerdi gibi onlarca soru ve durum ile bu birime geçtik. Biz bu birimin yürüteceği iş ve işlemlerin neden Emniyet Genel Müdürlüğü’nden (EGM’den) alınıp Nüfus ve Vatandaşlık Genel Müdürlüğü’ne (NVİGM’ye) aktarıldığını o zamanki kafayla anlayamamıştık; ama açıkçası hakim olmadığımız, uluslararası ayağı ve güvenlikle ilgili işlemleri olan oldukça kritik bir alan olması nedeniyle altından kalkabilecek miyiz tedirginliğiyle oldukça da ürkmüştük. Kulağımıza bizi rahatsız eden bazı duyumlar geliyordu ve bu projeyi devralırken ne kadar dikkatli olmamız gerektiğini çok iyi anlamıştık. Pasaport işlemleri başta olmak üzere en küçük bir hatada belimizi doğrultamayacağımızı biliyorduk.8Doğru mu yanlış mı bilmiyorum, ama bu işlemlerin NVİGM’ye devredilmesinin bir FETÖ projesi olduğunu söyleyenler vardı. Bunu sağlayabilmek için de dönemin Mülkiye Müfettişlerinin buna yönelik bir raporu İçişleri Bakanlığı’na sunduğu, bu müfettişlerin daha sonra FETÖ’den ihraç edildiği de anlatılanlar arasındaydı. Ama artık olan olmuş, işlemler devredilmiş, beni ve Ömer’i bu birime almışlardı.9Bu birime önceki komisyon işlerinde yaşadıklarımızdan ötürü cezalandırılmak için mi gönderildik bilmiyorum ama hemen akabinde cereyan etmesi düşündürücü. Biz de saf gibi, belki 1 Nisan şakasıdır diyerek görevlendirme haberi ile bizimle dalga geçiliyordur diyorduk, görevlendirme yazısını görene kadar!

ALO 199 gibi bize göre oldukça hacimli yeni bir projeyi sağlıklı bir şekilde (yüzümüzün akıyla) bitirmenin sevincini ve rahatlığını göremeden başka bir projeyi kucağımızda buluverdik. Lanet 15 Temmuz darbe girişiminin yankıları hala duyulurken, at izinin it izine karıştığı1015 Temmuz darbe girişiminin etkilerinin çok sert yaşandığı dönemdi. Etrafımda tanıdık tanımadık birçok isim ya ihraç ediliyordu ya da açığa alınıyordu; birileri canı sıkıldıkça başkalarının ismini “BU FETÖCÜ” deyip veriyordu. Gördüğüm en kaotik süreçti. o günlerde, meğerse darbe girişiminden 3,5 ay sonra (bana göre oldukça kritik) bazı iş ve işlemler kolluk kuvvetinden alınıp sivil idareye verilmesine yönelik gerekli yasal zemin çoktan hazırlanmış; EGM’de yürütülen pasaport ve sürücü belgesi hizmetlerine ilişkin iş ve işlemlerin NVİGM’de yürütüleceği yasalaşmış bile.1129.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “676 sayılı KHK”nin 25. maddesi: GEÇİCİ MADDE 11-  Emniyet Genel Müdürlüğünce yürütülen pasaport ve sürücü belgesi hizmetlerine ilişkin iş ve işlemler, bir yıl içerisinde Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilir. Bu sürenin uzatılmasına Bakanlar Kurulu yetkilidir. Devir işlemleri tamamlanıncaya kadar, pasaport ve sürücü belgesi işlemlerine ilişkin görev ve hizmetler daha önce bu görev ve hizmetleri yapmakta olan birimler veya personel tarafından yürütülmeye devam olunur. Pasaport ve sürücü belgelerine ilişkin olarak Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilen görevler hakkında diğer mevzuatta Emniyet Genel Müdürlüğüne yapılmış olan atıflar Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne, mahalli emniyet makamlarına yapılmış olan atıflar ise nüfus müdürlüklerine yapılmış sayılır.” Buna istinaden 28 Mart 2018 tarihinde de EGM ve NVİGM arasında imzalanan bir protokolle12https://www.icisleri.gov.tr/pasaport-ve-surucu-belgelerine-iliskin-is-ve-islemlerin-devir-torenihttps://www.nvi.gov.tr/pasaport-ve-surucu-belgelerine-iliskin-devir-toreni bu işlemler, 02 Nisan 2018 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere, NVİGM’ye devredilmişti.

İşte meselenin ne kadar büyük ve kritik olduğunu görevlendirildiğimiz gün anlamıştım; ne taşra teşkilatı (nüfus müdürlükleri) ne de NVİGM bu işlemler hakkında bir bilgi birikimine sahip değildi. Merkez teşkilatı olan NVİGM’de işlemler sağlıklı yürüse bile taşra teşkilatlarında bir sorun olursa yine büyük bir krizle karşı karşıya kalacaktık. Bu süreçte hem (pasaport, hem sürücü belgesi hem de pasaportla bağlantılı olan terörle ilgili bazı işlemlere yönelik) uygulamalar yazılacak, ihaleler yapılacak, personeller eğitilecek, mevcut sistemlere bu işlemler entegre edilecek, yasal dayanaklar hazırlanacak,  formlar-belgeler hazırlanacak hem de bunlar yapılırken senkron şekilde bu işlemleri hatasız şekilde öğrenmemiz gerekecekti; ayrıca EGM’nin verdiği pasaportlarla devam etmeyip ikinci nesil olarak adlandırılan yeni pasaportlara geçiş yapacaktık.

Göreve başladığımız gün, kulakları çınlasın, Daire Başkanımız Osman Beyazyıldız’a, kurguladığımız aşamaları sıralayınca, “Serdar, Ömer hele dinleyin beni, yaw niye bu kadar dert ettiniz, EGM’den NVİGM’ye bir kablo çeksek bu iş olmaz mı?” deyince işimizin daha da zahmetli olacağını, uykusuz gecelerin bizi beklediğini, diken üstünde olduğumuzu anlamıştık. Kurumdan ayrılalı yıllar oldu, hala daha görüştüğümüzde bu kablo çekme anekdotunu kahkaha ile zikrederiz. 🙂

Dönemin Genel Müdürü ve Daire Başkanımızın da desteğiyle, ziyaret etmediğimiz nerdeyse kurum kalmamıştı; başta kendi Bakanlığımız ve EGM olmak üzere bu işlemlerle doğrudan veya dolaylı olarak bağlantısı olan tüm kurum ve kuruluşlarla sık sık toplantı yapmaya başladık; ki yüzlerle ifade edebileceğim toplantılarımızın sayısını söyleyemem. Bir Bakanlıktan çıkıp başka bir Bakanlığa geçiyorduk. Aynı gün hem pasaport işlemlerinin hem pasaportla bağlantılı terör vb. güvenlikle ilgili işlemlerin,  hem de sürücü belgesi işlemlerinin nasıl yürütüldüğünü öğrenmek için İl Emniyet Müdürlüklerini yerinde inceliyorduk. Bu yerinde incelemeler veya toplantılar için gittiğimiz yerlerde birim amirlerinden bazılarını bir sonraki gidişimizde göremiyorduk, sorduğumuzda FETÖ nedeniyle ihraç edildiklerini öğreniyorduk. Bu durum bize ilgililerden aldığımız bilgilere %100 güvenmememiz gerektiğini öğretti. Bu şüpheli ve gergin ortamda EGM ve emniyet müdürlükleri ikinci evimiz gibi olmuştu; sağ olsunlar bizlere yardımcı olma konusunda herhangi bir zorluk çıkarmadılar. Ancak yaşadığımız en büyük sorunlardan biri; özellikle teknik konularda bilgi alabileceğimiz birçok kişinin FETÖ ile bağlantılı olmaları nedeniyle ya yurt dışına kaçmış ya da ihraç edilmiş olmalarıydı, yani muhatap bulmakta zaman zaman çok zorlandık. Bu durum EGM’de (gerçi bizde de çok farklı değildi) özellikle teknik konuların birkaç kişiyle yürütülmek zorunda olduğunu gösteriyordu. Yeri gelmişken; bayram-seyran / gece-gündüz demeden, mesai saati gözetmeksizin bize destek veren herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, onların sabırlı destekleri olmasaydı bu işlemleri yürütmede başarılı olamazdık.13Bu büyük projelerde bana ve Ömer’e destek veren, kahrımızı ve nazımızı çeken isimleri (o tarihteki unvanlarıyla ve alfabetik olarak) zikretmem gerekir: Listenin başına eşim Şerife’yi ve Ömer’in eşi Nuriye’yi koymazsak ayıp ederim. Ahmet Eryaşar (EGM-Polis), Ahmet Gülbay (NVİGM-Müh.), Ahmet Özmen (MEB-Müh.), Atanur Çavuş (EGM-Baş Pol.), Ayşe Torun (Türksat-Uzman), Barkın Canbaz (İçişleri Bk.-Müh.), Burhan Emre (İçişleri Bak.-Müh.), Cafer Yaman (EGM-Müh.), Caner Kaplan (NVİGM-VHKİ), Cemal Köksal (Uyap-Uzman), Dilek Karsavuranoğlu (EGM-Şb. Md.), Erkan Aydın (Tübitak-Pr.Yön.), Erkan Kumru (NVİGM-Şb. Md. V.), Ertan Tartar (MEB-Öğrt.), Fatih Çobanoğlu (NVİGM-MİA), Fatma Sağlam (Dışişleri Bk.-VHKİ), Gazi Levent Kurtoğlu (İçişleri Bk.-MİA), Gökhan Girgin (Uyap-Uzman), Hakan Karakaya (EGM-Dai. Bşk. Yrd.), Handan Alper (NVİGM-Çözümleyici), H. Özge Döner (NVİGM-Şb. Md.), H. Harun Özen (EGM-Kom. Yrd.), Hanife Saba Kaya (PTT-Mühendis), Hasan Hüseyin Bostan (NVİGM-VHKİ), H. Eren Baş (EGM-Polis),  H. Engin Sarıibrahim (NVİGM-MİA), İ. Halil Arık (EGM-Polis), Kubilay Şahan (EGM-Polis), Levent Argan (NVİGM-Müh.), Levent Artut (EGM-Şb. Md.), M. Levent Kepçeli (NVİGM-MİA), Mehmet Meral (Dışişleri Bk.-Başkatip), Metin Selçuk (NVİGM-MİA), Mustafa Adil Tekeli (NVİGM-MİA), Nezir Gülşen (EGM-Polis), Oktay Adalıer (Tübitak-Pr.Yön.), Osman Beyazyıldız (NVİGM-MİA), Ö. Sefa Uslu (NVİGM-VHKİ), Ramazan Gün (GİB-Md.), Recep Çadırcı (CBDDO-Uzman), Serap Ersoy (Dışişleri Bk.-Gen. Müd. Yrd.), Sevgi Aydın (EGM-Polis), Sibel Şimşek (EGM-Bil. İşl.), Sinan Elma (EGM-Polis), Sinem Yarbay (EGM-Müh.), Şükrü Alataş (Dışişleri Bk.-S.E.M), Tülay Baydar Bilgihan (NVİGM-MİA), Yaşar Esen (NVİGM-Şef), Yılmaz Atasoy (NVİGM-Şb. Md.), Yılmaz Örnek (NVİGM-Şb. Md.), Yusuf Bey (EGM-Polis), Zeynep Fırıncıoğulları (NVİGM-Müh.) ve adını zikredemediğim daha birçok isim. Ayrıca Kale Yazılım, Turkcell Global, STM, SignumTTE, TÜBİTAK ve Proline Yazılım şirketlerinde görev yapan birçok isme de destekleri için çok teşekkür ederim.

Peki bu projenin yürütülmesinde neler mi yaptık? Neresinden başlasam, nasıl anlatsam bilemiyorum; çünkü nasıl anlatırsam anlatayım, ortamı ve bağlamı yaşamadan olayları anlamak çok zor. Ama şunu baştan ifade edeyim, diğer kurum ve kuruluşlardan aldığımız desteğin belki yarısını görev yaptığım NVİGM’den almamışızdır. Projenin başarıya ulaşmaması için bilinçli veya bilinçsiz şekilde ellerinden gelen her türlü engeli çıkaran idareciler de vardı! Kimi makamının veya unvanının kendisine verdiği kişisel egosunu tatmin etme hırsına yenik düştüğünden olsa gerek, kimi de nedenini bilmeyeceğim gerekçelerle karşımıza sürekli engeller çıkarıp durdular. Projenin kendisine odaklanıp başarıya ulaşması için destek vermek yerine, projeden görev yapan ve işlemleri yürüten bazı kişiler üzerinden niyet okumaları yapmaya çalıştılar. Yer yer de denk unvana sahip özellikle mülki amirler arasındaki gerilim projede görev yapanlara yansıtıldı, ağırlıkla iletişim sorunlarından kaynaklı çatışan bu amirler kızgınlıklarını bu kişilerden çıkarmaya çalıştılar.14Bu durum neresinden bakarsanız bakın baştan aşağı amatörlük göstergesidir.. Ben bu gerilimlere mütemadiyen şahit olan ve kızgınlıkların yansıtıldığı kişilerden belki de en öne çıkanlardan biriyim. Çatışma halindeki amirler arasında kalmak, projeyi sağlıklı şekilde yürütmeyi engelleyen başat unsurlardan biriydi. Böylesine çok yönlü, hemen her birimle müşterek çalışılması zorunlu olan, tüm kamu kurumlarıyla çok sık iletişim halinde kalmayı gerektiren bir projeyi yürütmeye çalışırken, farklı departmanlarda ve kurumlarda görev yapan amirlerin farklı isteklerine yanıt verebilmek bizler için hiç kolay olmadı15Örneğin 02 Nisan 2018 öncesinde; hususi damgalı (yeşil) pasaport başvurusunda doldurulması gereken form “ne olur beni doldurma” tarzında bir formdu; merak edenler şu adresten bakabilirler. Formu doldurmanın zorluğu bir tarafta dursun, o forma yapıştırılması gereken fotoğraflar da cabası. Talep formuna fotoğraf yapıştırmak da yetmiyordu, başvuruda fazladan bir fotoğraf daha vermeniz gerekiyordu. Bu ugulama EGM tarafında inanılmaz bir arşiv yüküne neden olmuştu. Ayrıca EGM’nin hazırladığı formda doldurulması gereken (Baba Adı, Ana Adı, Doğum Yeri, Doğum Tarihi vb., Medeni Hali) gereksiz bir sürü alan vardı; üstelik bunları yazmak için formda yeterli boşluk da yoktu. Sisteme T.C. kimlik numarası girildiğinde vatandaşın zaten tüm bilgilerine ulaşılabiliyordu. T.C. kimlik numarası ve Ad Soyad bilgisi yeterliyken diğer bilgilere neden ihtiyaç duyuluru sorgulamaya başlamıştım. İlk mücadelem bu formu sadeleştirmeye ve vatandaşlardan fotoğraf alımını kaldırmaya yönelik oldu. Bu konuda bile ilk başta ciddi dirençle karşılaştım; benim önerdiğim formda fotoğraf alanı yoktu; çünkü sisteme taranan fotoğraf, başvuru formunda çıktı olarak yer alacaktı. Ayrıca başvuru sahibi kimliğini ibraz etmeden zaten başvuruda bulunamıyordu; yani vatandaştan fiziksel olarak fotoğraf almanın mantığı yoktu. Şu anda vatandaşlardan bir adet biyometrik fotoğraf ile birlikte benim hazırladığım bu talep formu talep ediliyor, ancak fotoğraf tarandıktan sonra vatandaşa iade ediliyor. Bazı işgüzar memurlar eski geleneği devam ettirmesin diye de talep formunun arkasına “Fotoğraf başvuru işleminden sonra iade edilecektir” ibaresini de ekledim. Ancak gönlümden geçen şey, bu sürecin kağıt ortamından bütünüyle çıkarılıp e-devletten yürütülmesiydi; sürecin tasarımını yapmıştım ve toplantılarda belli bir kıvama getirmiştik ama kurumdan ayrılmak durumunda kaldığım için bu geliştirme işi devam etmemiş ve sanırım yarım kalmış. Buna ilişkin yazının sonuna doğru bir şeyler yazmaya çalıştım.).

Çatışma halindeki sürekli gerilime neden olan amirler bir yana, diğer yanda da yüklenici firmalarla iletişimi kesintisiz sürdürmemiz gerekiyordu. Proje büyük olunca yüklenicilerin tavırları da zaman zaman çekilmez olabiliyordu. Ancak doğrusunu söylemek gerekirse yüklenici firmalar benden ve Ömer’den iş konusunda çok çekmişlerdir.

Kısacası bu projede, teşbihte hata olmaz, 7 Kocalı Hürmüz gibiydik; kiminle, ne zaman, nerede, ne kadar, neleri görüştük Allah bilir. Zaman kısıtlıydı, 02 Nisan 2018’de tüm ülkede işlemlerin nüfus müdürlüklerinde başlatılması isteniyordu16Üstelik EGM’ye o tarihte verilmiş randevuların NVİGM’ye aktarılması da isteniyordu. Ancak sistemin ve başvuru merkezlerinin farklı olması nedeniyle bu kolay olmayacaktı.. Bütçe kısıtlıydı, işlemlerin sağlıkla yürütülebilmesi için yeter sayıda ekipman (Parmak İzi Alma Cihazı, PC, Tarayıcı, Sıramatik, vb.) alınamıyordu. Nüfus müdürlüklerinin nüfus yoğunluğuna göre ekipman ayarlaması yapmak zorunda kaldık. Proje içinde neler yoktu ki; pasaport basımı, sürücü belgesi basımı, bu basımlar için makinelerin kurulumu, yazılımların sisteme entegre edilmesi, pasaport ve sürücü belgesi başvurusuna ilişkin uç kullanıcı ve merkez kullanıcı yazılımları, başvuru ve basım merkezi arasındaki entegrasyon, başvuru durumu takip sisteminin ve belgelerin e-devlet sistemine entegresi, başvurularda ve işlemlerde kullanılacak tüm formların tasarımı17Bu formlar belgenin ve yapılan işlemin türüne göre değişiyor., basılan belgelerin PTT ile gönderimi ve entegrasyonu, başvuru alacak kullanıcıların eğitimi, Kanun’da ve Yönetmelik’te değişiklikler yapılması, CB – TBMM – Adalet B. – Dışişleri B. – MEB – ÖSYM – YÖK – Maliye B. – Sağlık B. – JandarmaGK – EGM – PTT vb. sayamadığım birçok kurum ve kuruluşla karşılıklı veri alışverişi olacağından webservisi prokollerinin hazırlanması, devrolunan işlemlerle ilgili EGM’den tüm veri tabanının ve arşivin devri18Bu devir işinde bizi en çok ürküten veri tabanının devriydi; çünkü veri tabanı içerisinde yok yoktu. Pasaport, pasaport almaya engel durumlar ve sürücü belgelerine ilişkin tüm data bu veri tabanının içindeydi. Bu datayı; başvuru işlemlerinin EGM tarafında durdurulduğu 02 Nisan 2018 öncesinde devralıp, 02 Nisan gecesi NVİGM veri tabanına sorunsuz şekilde aktarılması gerekiyordu. Düşünün ki; yıllardır emniyet birimlerince yürütülen pasaport ve sürücü belgesi işlemleri 02 Nisan sabahı nüfus müdürlüklerince yürütülecekti, biz de o gece EGM’ye gidip son ama en önemli adımı atmamız yani EGM’deki veri tabanının son halini almamız ve NVİGM’ye aktarmamız gerekiyordu. Bu aktarımda bir sorun çıkması durumunda tüm Türkiye’de nüfus müdürlüklerinde alınacak başvurularda da sorun çıkacağı anlamına geliyordu. Devir işi öyle suyu bir bardaktan diğer bardağa aktarmak gibi kolay olmuyordu! Oldukça kritik verilerin yer aldığı hard diski EGM’den teslim tesellüm tutanaklarıyla teslim alıp zaman kaybetmeden NVİGM’ye getirmemiz gerekiyordu. İster inanın ister inanmayın, bu hard diski gece vakti teslim almak için EGM’ye Ömer’in şahsi aracıyla 3 kişi (ben, Ömer ve Zeynep Hanım ile) gittik, görev yaptığımız kurum bize bir araç bile tahsis etmemişti. EGM’ye gidip hard diski tutanakla teslim alınca Ömer’e “aman gözünü seveyim, dikkatli sür şu aracı, sakın kaza maza yapma, rezil oluruz” demiştim. Bu çok kritik devir işlemini yaparken, o esip gürleyen amirlerden biri bile yanı başımızda yoktu. Harddiski NVİGM’ye getirdiğimizde ise projeyle ilgili amirlerden kimsecikler olmadığı gibi arayan soran da yoktu! Hakkını teslim edeyim; tek istisna dönemin Bilgi İşlem Daire Başkanı M. Levent Kepçeli vardı. Açıkçası Genel Müdür dahil tüm amirlerin, o gece kurumda sabahlamaları gerekirdi! Bırakın onu, telefon edip bu devir işleminin nasıl geçtiğini soran bile olmadı! Bu “amirlerin” yaptıkları tek şey sabah olduğunda bize dönüp “Sorun çıkmayacak değil mi!” demeleri oldu. (İşin bir de şu tarafı var; bu işlemlerin 02 Nisan sabahına yetişmesi için 3-5 kişi kendini parçalarken NVGİM’deki 1000’den fazla kişi yataklarında mışıl mışıl uyuyordu, sorun varmış yokmuş gündemlerinde yoktu. Çok sevdiğim arkadaşım Erkan’ın bu durum için bir sözü vardı: “Bu kurumda 1000 kişinin yaptığı işi 100 kişi rahat rahat yapar!” Evet 900 kişi rahat rahat takılırken 100 kişi bu 900 kişinin yükünü de sırtlıyordu. Ömer’in de güzel bir sözü vardı: “Çalışan hata yapar, çalışmayan dedikodu!” Peki sizce ödüllendirilenlerin büyük kısmı 100 kişi mi 900 kişi içinden mi çıkıyordu?) Bu devir işlemini yaptığımız gün şunu daha iyi anladım; kamu kurumlarındaki amirlerin ne yazık ki çok büyük bir kısmında (istisnaları tenzih ederim) LİDERLİK vasfı yok. Sorun çıkmadıkça bu amirlerin hiç birşey umurlarında olmuyor, ama en küçük sorunda genellikle bu işlerle uğraşan ve elini taşın altına sokanlar cezalandırılıyor! Onlar başarıyla yürütülen işlerle kulis yapıp havasını atarken, bu işlerin başarıyla yürütülmesini sağlayan size de acıları yaşamak kalıyor! NVİGM’den ayrılmamın en büyük nedenlerinden biri; memlekete faydası dokunan, çalışkan ve verimli insanların paspas gibi kullanılması, hiç bir cacıktan anlamayanların ise ödüllendiriliyor olmalarıydı. ve bunların incelenerek NVİGM’ye uygun hale getirilmesi, ALO 199 ile entegre olunması, EGM’de sunulmayan birçok hizmetin e-devlete açılması, diplomatik pasaport başvurusuna NVİGM’nin dahil edilmesi, mevzuat çalışmalarının tamamlanması, vb. O kadar çok kalem var ki inanın yazması çok zor. Üstelik bu yazdığım kalemlerin alt kırılımları da vardı.

Ömer bir yandan ben diğer yandan deli gibi koşuşturmaya başladık; hemen her gün birden fazla kurumu ziyaret ediyorduk, o kurumla nasıl entegre olabileceğimizi düşünüyorduk, kullanıcıyı ve vatandaşı mağdur etmeden sistemin sağlıklı ama güvenli şekilde çalışması için kılı 40 yarıyorduk. En çok üzerinde durduğumuz konu ise elden geldiğince uç kullanıcıya manuel işlem yaptırmamak ve otomasyonu mümkün olduğunca yüksek tutmaktı, çünkü uç kullanıcılar bu işlemleri hiç yapmamıştı. Hem Ömer hem de ben eski bir taşra çalışanı olduğumuz için o şapkayı başımıza koyup uygulamaları ona göre tasarlıyorduk. Sık sık taşra çalışanlarından görüşler de alıyorduk, bazen biz onları ziyaret ediyorduk, bazen de onlar bizi ziyaret ediyordu. Neticede başvuruyu alacak ve işlemlerin ilk adımını yürütecek olanlar onlardı.

Özellikle pasaport gibi kritik bir belgeye yönelik, başvuruyu alan memurun (örneğin yurt dışı çıkış yasaklı veya terörle irtibatlı/iltisaklı birinin pasaport başvurusunu alması, pasaport iptal gerekçesini yanlış girmesi gibi) hatalı bir işlem yapması durumunda çok ciddi sorunlar yaşayabilir düşüncesiyle tüm bu kontrolleri memurun inisiyatifinden çıkarıp tam otomasyona bağlama kararı aldık. Bu kararı devreye almak için arka tarafta ciddi kontroller ve algoritmaların hesaplanması gerekiyordu. Bu kontrollerin memurlar tarafından suistimale uğratılmaması için hem fiziksel hem de yazılımsal bazı sınırlamalar getirdik. Örneğin fiziksel olarak vatandaşlar parmak izi işleminden geçmedikçe (yani orada fiziksel olarak bulunmadıkça) pasaport başvuru modülü çalışmayacaktı. Bu kontrol, memurun T.C. kimlik numarası ile keyfi olarak sorgulamalar yapmasının önüne geçilmesini sağlayacaktı. Parmak izi işleminden geçen bir vatandaşın T.C kimlik numarası uygulamanın ilgili yerine girildiğinde, sistem arka planda pasaport alımını engelleyen tüm durumları kontrol edecek ve pasaport alımını engelleyen yasal bir durum varsa memur istese de başvuruyu alamayacaktı. Bu sistemi tasarlamak elbette kolay değildi, ancak tasarıdan öte tüm yasal durumların belirlenip sisteme entegre etmek esas zor olan kısımdı. Çünkü yasal durumlar farklı Bakanlıklardan webservisleriyle veri alışverişi ve bu da protokol yapmayı gerektiriyordu. Pasaport ve sürücü belgesi alımını yasal olarak engelleyen durumlara ilişkin ilgili tüm kurum ve kuruluşlarla Bakanlık düzeyinde protokol imzalayarak ihtiyaç duyulan webservislerimizi19Bu tür webservislerini hazırlamak için her bir webservisine yönelik onlarca toplantı ve testler yaptık, mevzuatlar didik didik incelendi, çünkü küçücük bir hata felakete neden olabilirdi. Unutmadan yine Bakanlık düzeyinde her bir webservisi için protokoller imzalandı. Artık diğer webservisleri için bu açıklamayı yapmama gerek yok sanırım hazırladık. Böylece manuel güvenlik kontrollerinin önüne geçmiş olduk. Bunları bir hazırlarken bir yandan FETÖ ile mücadele sert bir şekilde sürdürüldüğü için kılı 40 yarmak zorundaydık, en ufak acziyet veya güvenlik açığı ciddi sorunlara neden olabilirdi.

Bir sonraki adım; vatandaşların başvurularda sunduğu (dekont, öğrenci belgesi, muvafakatname20Aklıma gelmişken yine benim geliştirdiğim ve tasarımı bana ait olan bir yeniliği paylaşayım; noterlerde parayla yaptırılan muvafakat işlemlerinin bir kısmı şimdi notere gerek kalmaksızın nüfus müdürlüklerinden ücretsiz ve daha hızlı yapılabiliyor. vb.) belgeleri elden almadan dijital olarak sorgulayacak mekanizmaları devreye almak oldu. Böylece hem arşiv yükü hafifleyecek hem de vatandaşların belge temin etmesine gerek kalmayacaktı; ayrıca belge sahteciliğinin de önüne geçmiş oluyorduk. Önce MEB ve YÖK üzerinden öğrenci durumlarını sorgulamaya yönelik web servislerini hazırladık, bu sayede kişinin öğrenci olup olmadığına dair artık belge istenmeyecek, onun yerine bunu sistem kontrol edecekti. Daha sonra Gelir İdaresi Başkanlığı ile pasaport defter ve harç bedellerinin yatırılıp yatırılmadığını kontrol eden bir webservisi hazırladık. Bu sayede daha önce dekont istenirken, artık sistem ödemeleri kontrol edecekti. Aynı şekilde sürücü belgesi için gerekli olan sağlık raporlarının elden getirilmemesi için Sağlık Bakanlığı ile bir webservisi hazırladık.  SGK’dan kişilerin çalışıp çalışmadığına dair durumunu kontrol etmek için bir webservisi hazırladık. UYAP’tan sürücü belgesi başvurularında kullanılmak üzere adli sicil belgesi sorgulama webservisi hizmeti aldık. Kısacası pasaport ve/veya sürücü belgesi başvurusunda ihtiyaç duyulan belgelerin neredeyse tamamında kağıt ortamında belge talebini kaldırarak memurun gözle kontrol etme inisiyatifini kaldırdık. Bunu yapmak zorundaydık, çünkü memurlar bu iş ve işlemlere o tarihte gerçekten hakim değildi, ayrıca kötü niyetli kasıtlı bir kötü girişimin de bu şekilde önüne geçmiş olduk. Yasal nedenlerle pasaport veya sürücü belgesi almaması gereken biri için, X memurunun, başvuru alabildiğini düşünün. Üzülerek şunu ifade etmem gerek; 02 Nisan 2018 tarihinden önce emniyet birimlerinin başvuru sisteminde, yukarıda sıraladığım hizmetlerin büyük çoğunluğu belgeler üzerinden manuel olarak (gözle) yürütüldüğünden yanlışlıkla veya kasten başvurusu alınmayacak birinin başvurusu alınabilirdi. Dürüst olmak gerekirse, belgeler üzerinden değil webservisleri üzerinden işlem yapmamız gerektiği düşüncesi, emniyet başvuru birimlerinde yaptığımız incelemelerden sonra oluştu. Bu yüzden emniyetin o tarihteki mevcut başvuru uygulamalarını detaylıca incelemek bize çok şey kazandırdı.

Şunu da belirtmem gerek; nüfus müdürlüklerinde yapılan işlemler neticesinde ve e-devlet sisteminde üretilen pasaport ve sürücü belgesine ilişkin formların21Örneğin tescil formları, pasaport protokol belgesi, geçici sürücü belgesi vb. tamamı; hususi damgalı (yeşil) pasaport başvurularında kullanılan talep formu; mevcutta e-devlete açılan pasaport ve sürücü belgesi hizmetlerinin teknik tasarımının tamamı22Yanlış anlaşılmasın; e-devletteki ekran tasarımlarının kodlamasını ben yapmadım 🙂 Dijital Ofis ve TURKSAT ile yaptığımız görüşmelerde neyin nasıl olması gerektiğini anlatan, hazırlanan ekranların kontrollerini yapan bendim., birçok kamu kurumu ve kuruluşu ile yapılan (örneğin TBMM, İçişleri Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı ile yapılan) protokol metinlerinin hazırlanması, şahsıma aittir.

Ancak içimde kalan bir uhdeyi yazmazsam olmaz: Ben NVİGM’deyken Hususi Damgalı Pasaport Talep Formlarının dijital ortama geçirilmesi için taslakları hazırlamıştım, Dijital Ofis ve TÜRKSAT ile görüşmelere başlamıştık, hatta DETSİS numarası vasıtasıyla bu süreci şekillendirmiştik. Mevcut uygulama şöyle: İlgili kurumlar ıslak imzalı hususi pasaport talep formlarını çalışanına veriyor, çalışan bu formu alıp nüfus müdürlüğüne gidiyor, nüfus müdürlüğü bu formdaki ıslak imzayı daha önce kurumun gönderdiği ilgili imza sirküsünden gözle kontrol ediyor ve başvuru süreci başlıyor. Bu dönemde hala bu şekilde başvuru almak olacak şey değil; kurumdan ayrıldıktan sonra defalarca dönemin Genel Müdürü (şu anda Bilecik Valisi) Şefik Aygöl’e de hatırlatmama rağmen takip edebildiğim kadarıyla entegre olan birkaç kurum dışında hala pek bir ilerleme kaydedilmemiş. E-devlet üzerinden kurumlarla yapılacak bir entegrasyonla ilgili şartlar ve gereksinimler sağlandıktan sonra bu formlar elektronik ortamdan neden gelmesin! Yukarıda bahsettiğim onca işlemi dijital ortama geçirebildiysek bu formun da biran önce dijital ortama aktarılması lazım. Islak imzaların gözle kontrol edilmesi evrakta sahteciliği engellemeyeceği gibi, memur inisiyatifiyle başvuru alınmasının da önünü açıyor. Umarım tez zamanda hayalim olan bu hizmeti devreye alırlar.

Bu karmaşık ve zahmetli süreçte, 7/24 tabiri bile halimize üzülmüştür; hafta sonu/içi, gece/gündüz fark etmeksizin çalışıyorduk. Bu süreçte ne yazık ki birçok sağlık sorunu ile karşılaşmaya başladım, ilk emareler şiddetli şekilde dökülmeye başlayan saçlarımdı, daha sonra sindirim sistemimde sorunlar yaşamaya başladım, akabinde oldukça şiddetli hemoroit sorunum nüksetti. Bunların arkasında pek tabi işin verdiği stres vardı ancak bu süreçte beslenmeye dikkat etmememin de bu büyük etkisi oldu.23Bu sağlık sorunlarının bir kısmını hala yaşıyorum.

Burada yazabileceğim ve yazamayacağım o kadar çok şey var ki; bu kadarını yazmak bile inanın parmaklarımı ağrıttı 🙂 Tüm bunları neden mi yazıyorum, bir sistem tasarlanıp uygulamaya alındıktan sonra arka planda bu tasarıma imza atanlar unutulup gidiyor. O sisteme emek verenlerin yaşadığı stresi sadece yaşayanlar biliyor. Üzücü olan şu; bu kadar emek verip o sıkıntılı günlerde canhıraş çalışan faydalı personelleri ödüllendirmek yerine tam tersine motivasyonunu kırmak için birileri ellerinden geleni yapıyor; yani negatif seleksiyon uygulanıyor. Ben buna defalarca maruz kaldım ve şahit oldum.

Peki negatif seleksiyon bende neye mi neden oldu? Artık eskisi gibi taşın altına elimi sokmaz, görmeme rağmen sorunları eskisi kadar çözmez veya ilgililere iletmez oldum. Örneğin şu anda görev yaptığım üniversitede çok ciddi düzeyde sistemsel ve etik sorunlar var; bunun yanında yine çok ciddi iletişim problemlerine şahit oluyorum. Ama artık İçişleri Bakanlığı için kendimi yırtarak verdiğim emeği, Akdeniz Üniversitesi için aynı şekilde veremeyeceğim. Eee 40’lı yaşlardayım, bu geç yaşta doktora eğitimine de başladım, üzerlerine titremem gereken eşim ve iki de çocuğum var. Açık sözlü olmak gerekirse kamu kurumlarının çoğunda geçmişinizde neler yaptığınızı ne soran var ne de hangi alanda uzman olduğunuzla ilgilenen… Gün gelir de deneyimlerimden yararlanmak isteyen olursa herhangi bir beklenti olmaksızın seve seve yardımcı olurum.

Şimdilik bu kadarla yetineyim. Dilbilgisi hatalarımı düzeltmek, aklıma yeni gelen bir hususu ilave etmek gibi gerekçelerle ara ara yazıyı güncelleyeceğimi bilmenizi isterim. Bu kadar uzun bir yazıyı okumaya vakit ayırdıysan sana da ayrıca teşekkür ederim.

📅 16.07.2024

Dipnotlar

  • 1
    Kavram hakkında daha detaylı bilgi için: Türkkan, E. (2021). Negatif Seleksiyon Kötünün İyiye Tercihi. Orion Yayınevi, Ankara.
  • 2
    Nüfus müdürlüğünün mevzuata yönelik veya teknik sorunlarına çözüm üretmeye çalışan birim.
  • 3
    Aradan 10 yıldan fazla zaman geçmesine ve o tarihlerde sorunun çözümünü iletmeme rağmen üzülerek hala daha bu sorunun devam ettiğini öğrendim. Durumu ve çözümü yine söyleyeyim; kullanıcı Windows’tan oturum açtığında kullanıcı ek herhangi bir bilgi girmeksizin MERNİS uygulamasını otomatik açabiliyor; bir nevi SSO gibi düşünebilirsiniz; yani kullanıcının oturum açması MERNİS’i çalıştırabilmesi için yeterli görülüyor. Bu anlayış, uygulamada alınan bir hatanın çözümü için profil silmeyi öneriyordu. Bilgi İşlem Dairesi akıl almaz şekilde sorunun nedenini çözmek yerine sorunu her seferinde 1000’lerce kez geçici olarak çözüyordu. Ben bu profil silme işleminde öyle bunalmıştım ki; bu işlemi otomatik yapan küçük bir script yazmak zorunda kalmıştım. Scripte IP numarası veya hostname girdiğinizde ilgili PC’de profil silme işlemini otomatik olarak yapıyordu. Her neyse; Windows oturumu üzerinden MERNİS’in çalışması senaryosu ayrıca bazı güvenli zafiyetlerine de gebe. MERNİS uygulamasını Windows oturumundan bağımsız hale getirmedikçe adı geçen profil silme işlemi yapılmak zorunda kalınacak. Ancak bu profil silme işlemi ciddi zaman alan bir işlem. Windows’ta oturum açan kullanıcı üzerinden bilgileri alıp MERNİS’i otomatik çalıştırmak yerine, Windows’ta kim oturum açarsa açsın MERNİS uygulamasını çalıştırmak isteyen kullanıcı, bilgilerini (kullanıcı adını ve şifresini) girdiğinde MERNİS’i çalıştırabilmelidir. Bu yapılırsa profil silme işlemi saçmalığından kurtulurlar. Bir uygulamanın açılışını oturum açılışına endekslemek yanlış bir yöntem!
  • 4
    Bu burada yazdığım kadar kolay olmadı. Birçok Bakanlığın çağrı merkezi sistemini inceledik, onlarla defalarca toplantı yaptık ve yüklenici firma ile çok kez geliştirmelerimizi devreye almak için ciddi gerilimler yaşadık. Çünkü şunu şöyle yapacağız dediğinizde öyle hemen herkes “tamamdır” demiyor. Yüklenicilerin direnci bir kenara Bilgi İşlem Dairesi ile yaşadığımız gerilimlerin haddi hesabı yok. Kısacası yazdıklarımdan “şakkadanak” her şey bir çırpıda halloldu sanılmasın! Her şeyi buradan yazamam ama ne rezillikler yaşadığımızı iyi hatırlıyorum.
  • 5
    Bu kısmı burada yazmak istemiyorum çünkü çok çirkin şeylere şahit oldum.
  • 6
    Açıkçası bu lokasyonun açılmasını gerektirecek bir yoğunluğumuz yoktu, ama emir gelmişti artık ve iş artımına gidilecekti.
  • 7
    Şartları şartnameye uygun olmadığı halde alınması yönünde yukarıdan gelen baskılar, piyasaya göre yüksek ücretler verilmesi vb. rahatsıoz edici hususlar
  • 8
    Doğru mu yanlış mı bilmiyorum, ama bu işlemlerin NVİGM’ye devredilmesinin bir FETÖ projesi olduğunu söyleyenler vardı. Bunu sağlayabilmek için de dönemin Mülkiye Müfettişlerinin buna yönelik bir raporu İçişleri Bakanlığı’na sunduğu, bu müfettişlerin daha sonra FETÖ’den ihraç edildiği de anlatılanlar arasındaydı.
  • 9
    Bu birime önceki komisyon işlerinde yaşadıklarımızdan ötürü cezalandırılmak için mi gönderildik bilmiyorum ama hemen akabinde cereyan etmesi düşündürücü.
  • 10
    15 Temmuz darbe girişiminin etkilerinin çok sert yaşandığı dönemdi. Etrafımda tanıdık tanımadık birçok isim ya ihraç ediliyordu ya da açığa alınıyordu; birileri canı sıkıldıkça başkalarının ismini “BU FETÖCÜ” deyip veriyordu. Gördüğüm en kaotik süreçti.
  • 11
    29.10.2016 tarihli ve 29872 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “676 sayılı KHK”nin 25. maddesi: GEÇİCİ MADDE 11-  Emniyet Genel Müdürlüğünce yürütülen pasaport ve sürücü belgesi hizmetlerine ilişkin iş ve işlemler, bir yıl içerisinde Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilir. Bu sürenin uzatılmasına Bakanlar Kurulu yetkilidir. Devir işlemleri tamamlanıncaya kadar, pasaport ve sürücü belgesi işlemlerine ilişkin görev ve hizmetler daha önce bu görev ve hizmetleri yapmakta olan birimler veya personel tarafından yürütülmeye devam olunur. Pasaport ve sürücü belgelerine ilişkin olarak Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne devredilen görevler hakkında diğer mevzuatta Emniyet Genel Müdürlüğüne yapılmış olan atıflar Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğüne, mahalli emniyet makamlarına yapılmış olan atıflar ise nüfus müdürlüklerine yapılmış sayılır.”
  • 12
  • 13
    Bu büyük projelerde bana ve Ömer’e destek veren, kahrımızı ve nazımızı çeken isimleri (o tarihteki unvanlarıyla ve alfabetik olarak) zikretmem gerekir: Listenin başına eşim Şerife’yi ve Ömer’in eşi Nuriye’yi koymazsak ayıp ederim. Ahmet Eryaşar (EGM-Polis), Ahmet Gülbay (NVİGM-Müh.), Ahmet Özmen (MEB-Müh.), Atanur Çavuş (EGM-Baş Pol.), Ayşe Torun (Türksat-Uzman), Barkın Canbaz (İçişleri Bk.-Müh.), Burhan Emre (İçişleri Bak.-Müh.), Cafer Yaman (EGM-Müh.), Caner Kaplan (NVİGM-VHKİ), Cemal Köksal (Uyap-Uzman), Dilek Karsavuranoğlu (EGM-Şb. Md.), Erkan Aydın (Tübitak-Pr.Yön.), Erkan Kumru (NVİGM-Şb. Md. V.), Ertan Tartar (MEB-Öğrt.), Fatih Çobanoğlu (NVİGM-MİA), Fatma Sağlam (Dışişleri Bk.-VHKİ), Gazi Levent Kurtoğlu (İçişleri Bk.-MİA), Gökhan Girgin (Uyap-Uzman), Hakan Karakaya (EGM-Dai. Bşk. Yrd.), Handan Alper (NVİGM-Çözümleyici), H. Özge Döner (NVİGM-Şb. Md.), H. Harun Özen (EGM-Kom. Yrd.), Hanife Saba Kaya (PTT-Mühendis), Hasan Hüseyin Bostan (NVİGM-VHKİ), H. Eren Baş (EGM-Polis),  H. Engin Sarıibrahim (NVİGM-MİA), İ. Halil Arık (EGM-Polis), Kubilay Şahan (EGM-Polis), Levent Argan (NVİGM-Müh.), Levent Artut (EGM-Şb. Md.), M. Levent Kepçeli (NVİGM-MİA), Mehmet Meral (Dışişleri Bk.-Başkatip), Metin Selçuk (NVİGM-MİA), Mustafa Adil Tekeli (NVİGM-MİA), Nezir Gülşen (EGM-Polis), Oktay Adalıer (Tübitak-Pr.Yön.), Osman Beyazyıldız (NVİGM-MİA), Ö. Sefa Uslu (NVİGM-VHKİ), Ramazan Gün (GİB-Md.), Recep Çadırcı (CBDDO-Uzman), Serap Ersoy (Dışişleri Bk.-Gen. Müd. Yrd.), Sevgi Aydın (EGM-Polis), Sibel Şimşek (EGM-Bil. İşl.), Sinan Elma (EGM-Polis), Sinem Yarbay (EGM-Müh.), Şükrü Alataş (Dışişleri Bk.-S.E.M), Tülay Baydar Bilgihan (NVİGM-MİA), Yaşar Esen (NVİGM-Şef), Yılmaz Atasoy (NVİGM-Şb. Md.), Yılmaz Örnek (NVİGM-Şb. Md.), Yusuf Bey (EGM-Polis), Zeynep Fırıncıoğulları (NVİGM-Müh.) ve adını zikredemediğim daha birçok isim. Ayrıca Kale Yazılım, Turkcell Global, STM, SignumTTE, TÜBİTAK ve Proline Yazılım şirketlerinde görev yapan birçok isme de destekleri için çok teşekkür ederim.
  • 14
    Bu durum neresinden bakarsanız bakın baştan aşağı amatörlük göstergesidir.
  • 15
    Örneğin 02 Nisan 2018 öncesinde; hususi damgalı (yeşil) pasaport başvurusunda doldurulması gereken form “ne olur beni doldurma” tarzında bir formdu; merak edenler şu adresten bakabilirler. Formu doldurmanın zorluğu bir tarafta dursun, o forma yapıştırılması gereken fotoğraflar da cabası. Talep formuna fotoğraf yapıştırmak da yetmiyordu, başvuruda fazladan bir fotoğraf daha vermeniz gerekiyordu. Bu ugulama EGM tarafında inanılmaz bir arşiv yüküne neden olmuştu. Ayrıca EGM’nin hazırladığı formda doldurulması gereken (Baba Adı, Ana Adı, Doğum Yeri, Doğum Tarihi vb., Medeni Hali) gereksiz bir sürü alan vardı; üstelik bunları yazmak için formda yeterli boşluk da yoktu. Sisteme T.C. kimlik numarası girildiğinde vatandaşın zaten tüm bilgilerine ulaşılabiliyordu. T.C. kimlik numarası ve Ad Soyad bilgisi yeterliyken diğer bilgilere neden ihtiyaç duyuluru sorgulamaya başlamıştım. İlk mücadelem bu formu sadeleştirmeye ve vatandaşlardan fotoğraf alımını kaldırmaya yönelik oldu. Bu konuda bile ilk başta ciddi dirençle karşılaştım; benim önerdiğim formda fotoğraf alanı yoktu; çünkü sisteme taranan fotoğraf, başvuru formunda çıktı olarak yer alacaktı. Ayrıca başvuru sahibi kimliğini ibraz etmeden zaten başvuruda bulunamıyordu; yani vatandaştan fiziksel olarak fotoğraf almanın mantığı yoktu. Şu anda vatandaşlardan bir adet biyometrik fotoğraf ile birlikte benim hazırladığım bu talep formu talep ediliyor, ancak fotoğraf tarandıktan sonra vatandaşa iade ediliyor. Bazı işgüzar memurlar eski geleneği devam ettirmesin diye de talep formunun arkasına “Fotoğraf başvuru işleminden sonra iade edilecektir” ibaresini de ekledim. Ancak gönlümden geçen şey, bu sürecin kağıt ortamından bütünüyle çıkarılıp e-devletten yürütülmesiydi; sürecin tasarımını yapmıştım ve toplantılarda belli bir kıvama getirmiştik ama kurumdan ayrılmak durumunda kaldığım için bu geliştirme işi devam etmemiş ve sanırım yarım kalmış. Buna ilişkin yazının sonuna doğru bir şeyler yazmaya çalıştım.)
  • 16
    Üstelik EGM’ye o tarihte verilmiş randevuların NVİGM’ye aktarılması da isteniyordu. Ancak sistemin ve başvuru merkezlerinin farklı olması nedeniyle bu kolay olmayacaktı.
  • 17
    Bu formlar belgenin ve yapılan işlemin türüne göre değişiyor.
  • 18
    Bu devir işinde bizi en çok ürküten veri tabanının devriydi; çünkü veri tabanı içerisinde yok yoktu. Pasaport, pasaport almaya engel durumlar ve sürücü belgelerine ilişkin tüm data bu veri tabanının içindeydi. Bu datayı; başvuru işlemlerinin EGM tarafında durdurulduğu 02 Nisan 2018 öncesinde devralıp, 02 Nisan gecesi NVİGM veri tabanına sorunsuz şekilde aktarılması gerekiyordu. Düşünün ki; yıllardır emniyet birimlerince yürütülen pasaport ve sürücü belgesi işlemleri 02 Nisan sabahı nüfus müdürlüklerince yürütülecekti, biz de o gece EGM’ye gidip son ama en önemli adımı atmamız yani EGM’deki veri tabanının son halini almamız ve NVİGM’ye aktarmamız gerekiyordu. Bu aktarımda bir sorun çıkması durumunda tüm Türkiye’de nüfus müdürlüklerinde alınacak başvurularda da sorun çıkacağı anlamına geliyordu. Devir işi öyle suyu bir bardaktan diğer bardağa aktarmak gibi kolay olmuyordu! Oldukça kritik verilerin yer aldığı hard diski EGM’den teslim tesellüm tutanaklarıyla teslim alıp zaman kaybetmeden NVİGM’ye getirmemiz gerekiyordu. İster inanın ister inanmayın, bu hard diski gece vakti teslim almak için EGM’ye Ömer’in şahsi aracıyla 3 kişi (ben, Ömer ve Zeynep Hanım ile) gittik, görev yaptığımız kurum bize bir araç bile tahsis etmemişti. EGM’ye gidip hard diski tutanakla teslim alınca Ömer’e “aman gözünü seveyim, dikkatli sür şu aracı, sakın kaza maza yapma, rezil oluruz” demiştim. Bu çok kritik devir işlemini yaparken, o esip gürleyen amirlerden biri bile yanı başımızda yoktu. Harddiski NVİGM’ye getirdiğimizde ise projeyle ilgili amirlerden kimsecikler olmadığı gibi arayan soran da yoktu! Hakkını teslim edeyim; tek istisna dönemin Bilgi İşlem Daire Başkanı M. Levent Kepçeli vardı. Açıkçası Genel Müdür dahil tüm amirlerin, o gece kurumda sabahlamaları gerekirdi! Bırakın onu, telefon edip bu devir işleminin nasıl geçtiğini soran bile olmadı! Bu “amirlerin” yaptıkları tek şey sabah olduğunda bize dönüp “Sorun çıkmayacak değil mi!” demeleri oldu. (İşin bir de şu tarafı var; bu işlemlerin 02 Nisan sabahına yetişmesi için 3-5 kişi kendini parçalarken NVGİM’deki 1000’den fazla kişi yataklarında mışıl mışıl uyuyordu, sorun varmış yokmuş gündemlerinde yoktu. Çok sevdiğim arkadaşım Erkan’ın bu durum için bir sözü vardı: “Bu kurumda 1000 kişinin yaptığı işi 100 kişi rahat rahat yapar!” Evet 900 kişi rahat rahat takılırken 100 kişi bu 900 kişinin yükünü de sırtlıyordu. Ömer’in de güzel bir sözü vardı: “Çalışan hata yapar, çalışmayan dedikodu!” Peki sizce ödüllendirilenlerin büyük kısmı 100 kişi mi 900 kişi içinden mi çıkıyordu?) Bu devir işlemini yaptığımız gün şunu daha iyi anladım; kamu kurumlarındaki amirlerin ne yazık ki çok büyük bir kısmında (istisnaları tenzih ederim) LİDERLİK vasfı yok. Sorun çıkmadıkça bu amirlerin hiç birşey umurlarında olmuyor, ama en küçük sorunda genellikle bu işlerle uğraşan ve elini taşın altına sokanlar cezalandırılıyor! Onlar başarıyla yürütülen işlerle kulis yapıp havasını atarken, bu işlerin başarıyla yürütülmesini sağlayan size de acıları yaşamak kalıyor! NVİGM’den ayrılmamın en büyük nedenlerinden biri; memlekete faydası dokunan, çalışkan ve verimli insanların paspas gibi kullanılması, hiç bir cacıktan anlamayanların ise ödüllendiriliyor olmalarıydı.
  • 19
    Bu tür webservislerini hazırlamak için her bir webservisine yönelik onlarca toplantı ve testler yaptık, mevzuatlar didik didik incelendi, çünkü küçücük bir hata felakete neden olabilirdi. Unutmadan yine Bakanlık düzeyinde her bir webservisi için protokoller imzalandı. Artık diğer webservisleri için bu açıklamayı yapmama gerek yok sanırım
  • 20
    Aklıma gelmişken yine benim geliştirdiğim ve tasarımı bana ait olan bir yeniliği paylaşayım; noterlerde parayla yaptırılan muvafakat işlemlerinin bir kısmı şimdi notere gerek kalmaksızın nüfus müdürlüklerinden ücretsiz ve daha hızlı yapılabiliyor.
  • 21
    Örneğin tescil formları, pasaport protokol belgesi, geçici sürücü belgesi vb.
  • 22
    Yanlış anlaşılmasın; e-devletteki ekran tasarımlarının kodlamasını ben yapmadım 🙂 Dijital Ofis ve TURKSAT ile yaptığımız görüşmelerde neyin nasıl olması gerektiğini anlatan, hazırlanan ekranların kontrollerini yapan bendim.
  • 23
    Bu sağlık sorunlarının bir kısmını hala yaşıyorum.

İlgili Makaleler

4 Yorum

  1. Sen yazarken yorulmuşsun, ben okurken tekrar tekrar yoruldum, çünkü süreç gözümün önünden film şeridi gibi geçti…
    Her zamanki gibi SENİNLE GURUR DUYUYORUM, yüzünün akıyla bu işin de altından kalkabildin 👏

    O dönemde yaşadığın(ız) benim de şahit olduğum stres, sıkıntı, kızgınlık, kırgınlıklar, ne kadar uğraştığını, emek verdiğini bilen biri olarak hep söylediğim gibi yine söylüyorum ‘Bu kadar uğraşmanıza değdi mi? Evet, sistemi ve işleyişi çok rahatlattınız ama dönüp te size teşekkür eden oldu mu? Hep dersin ya ‘Zahmetsiz rahmet, emeksiz yemek olmaz’ diye evet olmuyor ama çok büyük bir proje ve hem güvenlik hem maddi manevi sıkıntılar yaşandı, sefasını kim sürdü cefasını kim çekti bunları da görmek lazım… Senin olmayabilir ama eş olarak benim de kırgınlıklarım var projenin sorumlularına…

    1. Projeler vatandaşlar için yapılır, proje sorumluları için değil 🙂
      Biz de bu bilinçle çalıştığımız için kırılamıyoruz.

      Ancak yan gelip yatanları ödüllendiren, verimli personelleri pasifize eden her kim varsa onlar hakkında kırılmakten öte şeyler düşünüyorum!
      Sefasını birileri çeksin, boşver, büyüklük sende kalsın.

    1. Ömer, bu yazı seninle de yakında ilgili 🙂
      Onlarca cümle kurup sonunda yazmaktansa şimdi yazayım: Yer yer başımı da ağrıtan aşırı açık sözlülüğüm nedeniyle beni “şeytanın avukatı”na benzetenler olurdu, burada da öyle olacağım. Yaptığın işler, projelere sunduğun katkılar hesaba katılınca sen olman gereken (hak ettiğin) yerde değilsin! Senin de hakkının yendiğini düşünüyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Kutucuğa Uygun Değeri (Rakamla) Gir! *Captcha loading...

Başa dön tuşu