Turist Rehberliği Meslek Yasası Değişikliğine İlişkin Düşüncelerim
⚠️Yazıda dipnot sayılarının üzerine tıklarsanız açıklamaları okuyabilirsiniz.
O kadar çok husus ve taraf var ki açıkçası bu yazıyı kaleme alırken nasıl başlasam diye bir hayli düşündüm… Şunu da baştan ifade etmeliyim, amacım kimseyi kırmak veya birilerinin canını sıkmak değil, naçizane düşüncelerimi belirtmek.1Yasa değişikliği gerçekleşmeden önce, konu gündem olduğunda düşüncelerimin bir kısmını youtube‘da paylaşmıştım.
6326 Sayılı Turist Rehberliği Meslek Kanunu’nun değişimi konusu yıllardır konuşulan ve tartışılan bir husus. Düşüncelerimi ifade etmeden önce meselenin biraz evveline giderek öne çıkan bazı hususları maddeler halinde hatırlatmanın yararlı olacağını düşünüyorum.
Yazı uzun diyenler youtube videosunu 1.25x’e alıp 🙂 dinleyebilirler.2Biraz yavaş konuşmuş olabilirim.
TÜRSAB ve TUREB Arasında Yaşanan Gerilim
Meslek yasasının değişmesi tartışmaları genellikle TÜRSAB ve TUREB arasında yaşanan gerilimler üzerine kurulu ilerliyordu. TÜRSAB, otobüslerde rehber bulundurma zorunluluğunun kaldırılması ve özellikle yabancı dil olmaksızın Türkçe rehberlik yapılabilmesi gibi taleplerini temcit pilavı gibi sosyal medyada birileri aracılığıyla paylaşıp durdu. Otobüste rehber bulundurmamak, nokta rehberlik3Rehberin sadece ilgili mekanda (örenyerinde, camide, müzede, kilisede, vb.) rehberlik yapması. gelsin demekle aynı şeydir. Bazı acenteler rehberleri; araçta iki koltuğu, otelde ise bir odayı gereksiz yere işgal eden ve tur maliyetini artıran bir unsur olarak gördükleri için nokta rehberlik talep ediyorlardı. Türkçe rehberlik meselesini de “yoğun sezonda rehber bulamıyoruz” ve “rehberlere neden bu kadar para veriyoruz” gerekçeleriyle gündeme taşıyorlardı.
TUREB’in Tavrı
Rehberlerden müteşekkil bir meslek örgütü olan TUREB’in işletmelerden müteşekkil bir meslek örgütü olan TÜRSAB kadar güçlü olmadığını söylemek çok yanlış olmaz. Bunu belirtmemin nedeni şu; yukarıda bahsi geçen TÜRSAB’ın teleplerine TUREB’in verdiği tepkiler TÜRSAB’ın çıkışları kadar etkili olamadı. Bunun da iki gerekçesi var. Birincisi, oldukça fazla muhalif yapılara sahip olmaları nedeniyle rehberlerin birlikte hareket etmede zayıf kalmaları. İkincisi ise; TÜRSAB’ın taleplerine tepki gösteren odalara ve rehberlere “çığırtkanlık yapmayın, henüz net bir durum yok, ortalığı karıştırımayın, bize ulaşmış resmi bir girişim yok” minvalinde TUREB’in açıklama yapması. Kısacası; olayların resmileşmesini bekleyen TUREB bu konularda proaktif bir tutum sergileyemedi ve “benim açımdan” sınıfta kaldı!
Bakan Bey ile Yapılan Görüşmeler
Suat TURAL, A. Serhan GÜNGÖR ve Sedat BORNOVALI’nın yönetimde olduğu dönemde, Cem Polatoğlu adında biri, Bakan Bey’in4Mehmet Nuri Ersoy TUREB ve TÜRSAB ile 17 Şubat 2021‘de bir toplantı yaptığını, bazı detayları da vererek, sosyal medyadan5İlgili yazı için TIKLA. Ek olarak Cem Polatoğlu’nun şu yazısı da bugünlere nasıl gelindiğini göstermesi açısından önemlidir. duyurdu. Polatoğlu’nun bu yazısı sosyal medyada özellikle rehberler arasında yayılınca toplantının sanki gizlice yapıldığı algısı oluştu. Bu algının oluşmasında TUREB’in toplantı detaylarına ilişki Odaları bilgilendirmemesi de etkili oldu. Bahsi geçen yazıyı okursanız rehberler meslek yasasında yapılan değişikliklerin 3 yıl önce görüşüldüğü ve o dönemdeki TUREB yönetiminin bu hususlara yeşil ışık yaktığı6TUREB’in çevrimiçi etkinliklerde, rehberlerin 5 yılda bir sınava girmesi, farklı disiplinlerden mezunların rehberlik mesleğine alınması gibi daha birçok hususun gelmesi gerektiğini sıkı sıkı savunduğunu iyi hatırlıyorum. anlaşılacaktır.
Bu hususları şunun için belirtme ihtiyacı duydum: Rehberlik meslek yasasındaki bu değişikliklere sosyal medyada tepki gösterenlerin çok büyük bir kısmı, yasa değişikliğinin sanki TUREB ve TÜRSAB’dan bağımsız (gizli) bir şekilde yapıldığını ileri sürdüler. Bu haliyle tepkiyi sadece yasa koyuculara yöneltmek açıkçası unutkan bir toplum olduğumuzu gösteren ciddi bir emaredir. Rehberler yasa değişikliğine gösterdiği tepkide haklıysa; görünen o ki meslek örgütleri meslektaşlarının ayağına sıkmış! Bu durumda tepkinin büyük bir kısmını TUREB’e (özelde o dönem yönetimine) yöneltmek gerekir diye düşünüyorum.
Gelelim rehberlik meslek yasası değişikliği ile ilgili düşüncelerime… Bunları da madde madde ifade etmeye çalışayım.
1. Arkeoloji ve Sanat Tarihi Mezunlarına Rehberlik Hakkı Tanınması
Bu hususu; youtube’da bana sorulan bir soruya7Arkeoloji mezunu biri bana yüksek lisansı neden sanat tarihi alanında yaptığımı sormuş… verdiğim yanıtı kullanarak açıklamak istiyorum.
Rehberlik mesleğine arkeoloji veya sanat tarihi disiplininin katkısını kimseyle tartışmam! Bu iki disiplin olmadan rehberlik mesleğinin eksik/yetersiz kalacağı aşikar… Ancak tarih, coğrafya, antropoloji, sosyoloji vb. birçok farklı disiplinin katkısı da tartışılmaz! Rehberlerin arkeoloji ve/veya sanat tarihi mezunlarının rehberlik mesleğine girmesine karşı çıkmalarının temelinde onların bu mesleği layıkıyla yapamayacakları yatmıyor. Bence arkeoloji ve sanat tarihi mezunları rehberlerin bu tepkisini anlamıyor veya saçma buluyorsa burada ciddi bir empati sorunu var demektir. Arkeoloji ve sanat tarihi mezunlarına önerim ters mantık ile konuyu ele almaları. Daha açık olmak gerekirse; ileride turist rehberleriği mezunlarına sanat tarihçisi ve arkeolog unvanı verilirse ne düşünürler! Rehberler sizlerden nefret etmiyor, sadece adil bir durum olmadığı anlatılmaya çalışılıyor.
Arkeoloji veya sanat tarihi mezunlarının rehberlik mesleğini layıkıyla icra edeceklerinden zerre şüphem yok, ama benzer şeyi örneğin tarih mezunu olanlar için de düşünüyorum… Manzaranın daha iyi görülmesi için örnekleri abartarak çoğaltayım: Rehberler tarihten anlamıyor ve yalan yanlış bilgiler aktarıyor, bu yüzden tarih mezunları rehber olsun; rehberler sağlıktan ne anlar, sağlıkçılar rehber olsun; rehberlerin sanat bilgisi yetersiz, sanat tarihçileri rehber olsun; rehberler araçları şoförden iyi mi bilecek, şoförler rehber olsun; rehberler arkeoloji bilmiyor, arkeologlar rehber olsun; rehberler öğrencilerin dilinden anlamıyor, öğretmenler rehber olsun; flora ve fauna bilgisi kıt, ziraat mezunları rehber olsun; müzelere hâkim değil, müzecilik mezunları rehber olsun; restorasyon anlatımları yeterli değil, restoratörler rehber olsun; İslami bilgisi yetersiz, müftüler rehber olsun; Hıristiyanlık bilgisi yetersiz, papazlar rehber olsun; spordan anlamıyor, antrenörler rehber olsun… Bunu uzatabilirim! Kısacası rehberliği meslek olarak değil de bir uğraşı olarak görenlere göre hemen herkes rehber olabilmeli.
Şunu ara ara duyarım: “Biz kazı yapıyorduk, bir tur grubu geldi, rehberi biraz dinledim, hiç beğenmedim, arkeoloji bilgisi yetersizdi!“. Her meslekte iyi ve kötü, kaliteli ve kalitesiz vardır ancak “sûi misal misal olmaz” kapsamında kötüyü örnek göstererek genelleme yapılmamalı! Aksi durumda her meslek doğrudan veya dolaylı olarak diğer disiplinlerin tacizine maruz kalacaktır! Arkeoloğun arkeoloji bilgisini, biyoloğun biyoloji bilgisini, ziraat mühendisinin flora-fauna bilgisini, tarihçinin tarih bilgisini, sanat tarihçisinin sanat/sanat tarihi bilgisini, filoloğun veya epigrafın yazıt bilgisini rehberlerde yetersiz görmesi çok doğal; bunda anormal bir durum yok. Çünkü rehberlik zaten böyle (hemen her disiplinden beslenen) bir meslek. Ancak kendi alanında uzman olanların rehberleri o uzmanlık alanında yetersiz görmesi onların rehber olması gerekliliğini doğurmaz, doğurmamalı da!
2. Türkçe Rehberlik Meselesi
Rehberlik meslek yasası değişeceği söylentileri yayılmaya başladığında ve akabinde taslak tasarı sosyal medyada paylaşılınca inatla bu başlık üzerinden tepkisel8Yabancı dil bilen rehberler Türkçe konuşabiliyor! Rehberlerin ana dili zaten Türkçe vb. kampanyalar yürütüldü. Ben meslektaşlarıma o tarihte söylediğim şeyi şimdi de söylüyorum. Türkçe rehberlik meselesi evet rahatsız edici bir konu ancak abartıldığı kadar ciddi bir husus değil.
3. Turist Rehberliği Eğitimi Tarih mi Olacak?
Bu soruya yanıt vermeden önce unvan sahibi olmayla eğitim arasındaki bir duruma işaret etmek istiyorum. Ben sanat tarihinde yüksek lisans yaptım diye kimse bana sanat tarihçisi demiyor, lisansı hukuk olmayan biri hukuk alanında yüksek lisans yapınca o kişiye hakimlik ve savcılık yolu açılmıyor, aynı şeyi sağlık alanından da örneklendirebiliriz; tıp fakültesi mezunu olmayan biri sağlık alanında yüksek lisans yapınca o kişiye “buyurun gelin hekim oldunuz” denmiyor. Sorun şu ki; biz rehberlik tarafında bu türde bir sorun yaşıyorken buna bir de arkeoloji ve sanat tarihi mezunları da eklendi. İleride tarihçiler, antropologlar, coğrafyacılar, kültürel mirasçılar vb. eklenirse neye göre itiraz edilecek. Benim görebildiğim şu; nitelik nicele ezdiriliyor.
Peki bundan sonra biri rehber olmak istese turist rehberliği mi yoksa arkeoloji ve sanat tarihi eğitimi mi alır? Ben rehber olmak istesem turist rehberliği eğitimi almak yerine sanat tarihi veya arkeoloji okumayı tercih ederim, çünkü bir taşla iki kuş vurmak (çift unvana sahip olabilme imkanı) varken neden sadece turist rehberliği okuyayım ki? Görünen o ki ilerleyen süreçte (yasa bu değişiklikle kalırsa) turist rehberi olmak isteyenler, MYO düzeyinde iki yıllık turizm rehberliği programlarını veya sanat tarihi ve arkeoloji bölümlerini tercih edecekler. Bu durumda lisans düzeyinde turist rehberliği bölümlerine talep azalabilir.
İşte burada Bakan Bey’in sözleri9Turizm fakülteleri kapanacak diye arkeoloji ve sanat tarihi mezunlarını yok mu sayayım! aklıma geliyor. Arkeoloji ve sanat tarihi mezunlarının istihdam sorunu yaşadığı bir vaka. Böyle önemli bir sorunu onlara rehberlik yolunu açarak gidermeye çalışmak, Bakan Bey’e de ifade ettiğim şekliyle, başka yaralara neden olabilir. Teşbihte hata olmaz minvalinde; Bakan Bey’i bir baba öğrencileri de birer evlat olarak ele alacak olursak sanat tarihi ve arkeoloji mezunları nasıl Bakan Bey’in evlatları ise turizm rehberliği öğrencileri de öyle. Birilerini sevindireyim derken diğer tarafta küskünler ve mağdurlar ordusu yaratmak ne kadar doğru bilemiyorum.
4. Akıllarda Bazı Sorular
– Sanat tarihi ve arkeoloji mezunlarının rehber olabilmesi için 100 saatlik eğitim alması gerekecek. Bu eğitim hangu kurum ve kimler tarafından verilecek?
– Mezun olan herkes otomatik olarak Türkçe rehber mi olacak? Türkçe rehberlik yapacaklar için bir sınav uygulanacak mı? Bu kişilere sınav uygulanacaksa sınavın içeriği neler olacak?
– Yabancı dil sınavı sadece YDS’den mi (ve TOEFL gibi dengi sınavlardan mı) ibaret olacak, yoksa ÖSYM turist rehberliği için ayrı bir sınav mı uygulayacak?
Bu ve daha birçok sorunun yanıtı, büyük ihtimalle (Kanun değişikliği Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra) çıkacak Yönetmelikte belirlenecektir.
5. TUREB Rehberlere Ayak Bağı mıdır?
Ben Beypazarı MYO Turizm Rehberliği programından mezun olur olmaz Ürgüp’te açılan sınavda başarılı olarak 2005 yılı başında çalışma kartımı (kokartımı) almıştım. Bu nedenle TUREB yasal statü kazandığı 2012 öncesi ve sonrasını karşılaştırabiliyorum.
- Çalışma kartını aldığım 2005 yılından 2012 yılına değin meslekle ilgili işlemler Bakanlık, İl Turizm Müdürlükleri ve rehber dernekleri aracılığıyla yürütülüyordu. Açıkçası ben bugünkü TUREB’e nazaran, 2012 öncesi Bakanlığın rehberlik ile ilgili yürüttüğü faaliyetleri daha başarılı buluyorum.
- 2012’den önce her yıl çalışma kartı değiştirilmezdi, çalışma kartını bir kere alırdınız ve her yıl o yılı gösteren bir bandrol (yılda zorunlu 3 semineri tamamlamak kaydıyla) yapıştırılırdı. Şimdi her yıl zorunlu kart değişimi yapılıyor10Şöyle düşünelim, uluslararası geçerliliği olan pasaport veya TCKK gibi kimlikler her yıl değiştirilmezken ne oluyor da çalışma kartı zırt pırt yıllık değiştiriliyor! Her yıl kart bastırmanın esas nedeninin rehberlerden kart bedeli tahsil etme olduğunu bilmeyen yoktur. ve kart ücreti adı altında paralar talep ediliyor!11Her yıl kart değiştirilmesi bence zaman ve para israfına ayrıca gereksiz bürokrasiye neden oluyor. Tasarım ve basım için harcanan zaman ve para daha yararlı işlerde kullanılabilir Yılda en az 3’üne katılmak zorunda olduğumuz (İlber Hoca gibi alanında uzman isimlerin verdiği) zorunlu seminerler gayet başarılıydı, en azından meslektaşlarımızla ve meslek büyüklerimizle bu seminerler aracılığıyla bir araya gelme fırsatı buluyorduk. Bu seminerlerin ücretsiz olduğunu da hatırlatmak isterim. Kimlik kartlarının mantığı kişiyi tanıtan/tanımlayan bilgileri içeren belge niteliği taşımasıdır. Birçok kurum ve kuruluşta kimlik kartları her yıl değişmez; sahip olunan kurumsal veya resmi kimlikleri bir düşünelim, çalışanlar bu kurumsal kimlikleri bir kere alır ve çalışanlar o örgüt içinde kaldığı müddetçe o kimliği kullanmaya devam ederler, her yıl yenilenmez! Güvenlik nedeniyle her yıl kart değişimine ihtiyaç duyuluyorsa burada da ciddi bir mantık hatası var; sadece görünür şekilde kartın taşınması yeterli değildir, esas olan görünür şekilde taşınan o kart üzerindeki bilgilerin merkezi veri tabanından sorgulandığında doğrulanabilmesidir ve bunu yapabilmenin onlarca kolay yolu vardır. Hülasa, sırf gelir getirsin diye her yıl kart basılmamalı.
- 2012 öncesinde düzenlenen uygulama gezileri günümüzdeki uygulama gezileri kadar gündem olmazdı. Öğrencilerimizden ve birçok meslektaşımdan, uygulama gezilerinde yaşananlara ilişkin açıkçası “yuh artık” dediğim şeyler işittim.122012 öncesi uygulama geziler şüphesiz sorunsuz değildi Öğrencilerimizden (büyük bir kısmı turların ücretleriyle ilgili olmak üzere) TUREB’in organize ettiği uygulama gezilerine yönelik çok ciddi şikayetler alıyoruz. Ciddi ekonomik sıkıntılar yaşadığımız şu süreçte öğrencilerden bu geziler için talep edilen miktarlar öğrencilerin ailelerinin belini ciddi derecede bükmekte. Ücretin yanında uygulama gezisi için ayrılan yetersiz kontenjan da gelen şikayetler arasında. Bir şekilde gezi ücretini ayarlayabilen öğrenciler uygulama gezilerine katılabilmek için bazen referans bulmak zorunda bile kalıyorlar. Uygulama gezilerinde görevli personellerin öğrencilerle çok şık olmayan diyalogları da gelen şikayetler arasında.
- Tartışma konusu olan bir diğer husus, gezilerin neredeyse hep aynı acenteler üzerinden organize edilmesi. TUREB bu hususta ciddi eleştiriler almasına rağmen açıkçası kulağını tıkamış gibi davranıyor. Bu geziler artık bir eğitim faaliyeti olmaktan çıkarak bariz bir ticari faaliyete ne yazık ki dönüşmüş durumda.
- İşletmelerin değil bireysel olarak rehberlerin üyeliklerinden müteşekkil bir meslek örgütü olan TUREB teşkilatı; rehberlerin bir nevi patronu edasında davranarak kararlar almakta, doğal olarak bu durum rehberlerde ciddi bir rahatsızlığa neden olmakta. TUREB, işletmelerin oluşturduğu meslek örgütlerine nazaran ekonomik gücünün daha zayıf olması nedeniyle temkinli, şeffaf ve tasarruflu bir teşkilat olması gerekir! Rehberlerden toplanan ücretlerle yine rehberlik mesleğiyle ilgili faaliyetler yürütmesi gereken TUREB’in, ne yazık ki, meslekle ilgili olmayan harcamalar yaptığına dair üzücü duyumlar alıyoruz.
- Yasal bir kuruluş olarak kamu kurumu niteliği taşıyan TUREB’in diğer kurum ve kuruluşlarla iyi bir iletişim kurması beklenir. Ancak son zamanlarda şahit olduğumuz (örneğin TÜRSAB ile yaşanan gereksiz polemikler) gerilime neden olan açıklamalar ve beyanlar, rehberler ile acenteleri karşı karşıya getirmekte ve çözülebilecek hususları çıkmaza sürüklemekte.
- Sırf gelir getirsin düşüncesiyle; rehberlerden akla ziyan ödemeler alınmakta ancak bu ödemelerin karşılığında rehberlere yönelik (rehberlerin yararına) faaliyetler icra edilmemekte.
- Yine gelir getirsin düşüncesiyle eylemsiz rehberlerden ücret alınması da etik ve şık değil. Eylemsiz rehberler zaten mesleği aktif icra etmeyeceğini beyan eden rehberlerdir, bu kişilerden aidat adı altında ücret istenmesi yasal olsa da şık ve etik değildir.
- Açıkçası bir meslek teşkilatı, ilgili mesleği daha iyi yerlere taşıyacak adımlar atsın diye örgütlenir ve buna göre faaliyetlerini yürütür. Ancak bu teşkilat sadece, bu teşkilatı oluşturan personeller her ay maaş veya hak ediş alsın diye kurulmuş olamaz. Bu bağlamda; meslektaşlar arasında birlik ve beraberliği sağlaması gereken TUREB’in açıkçası bunu sağladığını söyleyemem. Bir rehber ve bu meslekle ilgili alanda bir akademisyen olarak üzülerek belirtmek isterim ki (eski ve yeni yönetim dahil) TUREB’den önce Bakanlık bu hizmetleri icra ederken, rehberler arasında daha fazla birliktelik vardı ve verilen hizmetler çok daha kaliteliydi. En azından rehberlere yönelik faaliyetler vardı ve rehberlerden bu faaliyetler için ücret de istenmezdi. Ancak görünen o ki; meslek örgütü kurulduktan sonra önemli olan şey mesleğin kendisi değil örgüte para sağlamak olmuş… Özetlemek gerekirse; TUREB öncesinde meslekle ilgili iş ve işlemler Bakanlığın kontrolündeyken çok daha sağlıklı yürütülüyordu.13Bu yazı da (TIKLA) TUREB’e yönelik eleştirilerini ifade eden bir rehber akademisyen arkadaşımız tarafından kaleme alındı. Vakit bulup okursanız TUREB’de nelerin yaşandığını daha iyi anlayabilirsiniz.
6. Kültür ve Turizm Bakanlığına Üç Öneri
- İlk önerim, kaçak turların ve kaçak rehberliğin önüne geçilmesine yönelik. Bakanlık, TURSAB ve TUREB iş birliği ile bu husus kolayca çözülebilir. Her düzenlenecek tura (o tura özgün) e-devletten sorgulanabilecek bir kod verilir. İL-ACENTEKODU-TURTARİHİ-TURTÜRÜ-TURKODU şeklindeki kod bloğu 06-1234-20230707-01-01 örneğindeki gibi olabilir. Bu kod e-devletten sorgulandığında rehber bilgisi dahil olmak üzere tura ilişkin bilgilere ulaşılmış ve böylece acente-rehber eşleştirilmesi dijital olarak kayıt altına alınmış olur. Denetimler de kâğıt ortamında belge kontrolüyle değil dijital ortamda tek bir kodla daha güvenilir ve güvenli olarak yapılmış olur…
- Naçizane talebim; sanat tarihi ve arkeoloji bölümü öğrencilerinde olduğu üzere müzelerin müdavimleri olan örgün turizm/turist rehberliği bölümü öğrencileri de; geçerli bir öğrenci kimlik kartı ibraz etmeleri kaydıyla, Bakanlığa bağlı müze ve ören yerlerine ücretsiz giriş yapabilmeliler.
- Yapılacak bir ön sınavla belirlenecek belli sayıda turist rehberi adayları yurtdışına burslu olarak özellikle nadir dillerin öğrenimi için gönderilebilir. Kültür ve Turizm Bakanlığı acentelerin sposorluğunda veya finansörlüğünde bu işi yapabilir. Burslu olarak dil eğitimi alan rehber adayı döndüğünde sponsor olan o acentede belli bir süre zorunlu olarak rehberlik yapabilir. Bu uygulama hem dünyada bir ilk hem de etkili olabilir.
Unutmadan; yasa değişikliği tartışmaları yaşanırken çok ilginç şeylere de şahit olduk:
- Geçmişte güya rehberleri çok sevdiğini söyleyen profesör unvanlı popüler bazı akademisyenler bu yasa değişikliğini meğer ne çok istiyormuş! Twitter’da oldukça popüler bir kazı başkanı bu yasa değişikliğini savunur sözler ifade edince bizler (rehberler ve rehber akademisyenler) kendisine doğal olarak tepki gösterik. Tepkiler gelince tweetini hemen siliverdi.
- Arkeoloji ve sanat tarihi ile ilgili (severek takip ettiğim) bazı grup ve oluşumlar sığ ve yakışıksız şeyler paylaşmaya başladı.14 Yeri gelmişken; Anadolu Sanat Tarihçileri Derneği ASTAD Facebook Grubunda; “Biz arkeologlar, sanat tarihçiler ve tarihçilerin araştırmaları olmasa ne anlatacaklar acaba…” diye bir paylaşım yapmıştı. Onlara bir tweet dizisi ile yanıt vermiştim, yanıtım (değiştirmeden aktarıyorum) şuydu: “Ne anlatacaklar acaba…” sorunuzu biraz açalım: Sağlıkçılar, jeologlar, ornitologlar, biyologlar, coğrafyacılar, ziraatçiler, müzisyenler, ressamlar, müftüler, şoförler, antrenörler, restoratörler, epigraflar, şarkıcılar, politikacılar, etnograflar, vb. disiplinden uzmanlar olmasa ne anlatacaklar peki? Bu bağlamda size (rehberliği meslek olarak algılamayanlara) göre neredeyse herkes rehber olmalı! Rehberlik hemen her disiplinden beslenen kendine has disiplini olan bir meslektir; UĞRAŞI DEĞİL! Farklı disiplinin mensupları kendinden bir şeyler buluyor/görüyor diye rehberlik mesleğini sadece kendi mesleğinden ibaret sanmamalı. Şurası bir gerçek; arkeologlar rehberlerin arkeoloji bilgilerini, sanat tarihçiler de sanat tarihi bilgilerini yetersiz görebilir; bu gayet normal bir durum. Ama sizin rehberlik mesleğini sanat tarihi ve arkeolojiden ibaret sanmanız bakış açınızın sığ olduğunu gösterir. Çünkü sağlıkçılar sağlık bilgisini, jeologlar yer bilgisini, coğrafyacılar coğrafya bilgisini, hukukçular hukuk bilgisini, ornitologlar kuş bilgisini, ziraatçiler flora ve fauna bilgisini hülasa her disiplinin uzmanı rehberin o disiplindeki bilgisini yetersiz görme eğilimi taşır. Kısacası rehberler neredeyse hemen her disiplinden bir şeyler bilmek zorundadır. Bu zorunluluk sadece sanat tarihi veya arkeoloji için değil her disiplin için geçerlidir! Lütfen şunu unutmayın! Rehberler arkeoloji veya sanat tarihi dersi vermiyor ve turistler de öğrenci değiller! Ayrıca sanat tarihçileri veya arkeoloji mezunları rehberlik yapamaz denmiyor; rehberlik eğitimini alsın ve yapsın deniyor! Meseleye mesleki etik açıdan bakılmalı. Bir öğretmen sağlıktan anlasa bile doktor, turist rehberi arkeolojiden anlasa bile arkeolog olamıyorsa, rehberlikten anlasalar bile rehberlik mezunu olmayan biri rehber olamamalı! Lütfen sığ değerlendirmeler yapıp meseleyi “Doktor Civanım” a benzetmeyin! Yazıktır…
- Rehber Akademisi ve rehberlik bölümü öğrencileri ellerinden geldiğince yasa değişikliğine karşı seviyeli tepkilerini gösterdiler. Rehber Akademisyenleri, yasa değişikliği ile ilgili endişelerini siyasi içerikten uzak bir dille kaleme alınmış bir bildiri de yayınladı. Ancak aynı hassasiyeti bazıları göstermedi. Popüler birçok turist rehberi (Sedat Bornovalı, S. Emre Tonguç, Emre Safa Gürkan vb.), siyasetçi ve gazeteci ilginç şekilde uzun süre yasa değişikliği tartışmalarında sessiz kaldı. İlber Hoca konu hakkında tweet atınca bir anda o popüler beyefendiler hanım efendiler konuyu gündemine aldılar. Kuvvetle muhtemel İlber Hoca’yı da etkileyen (kendisi de lisanslı rehber olan) kızı Tuna Hanım oldu. Tuna Hanım olmasa İlber Hoca’nın da konuyu ele alacağını sanmıyorum. Bu olan bitenler bize, rehberlik mesleğinin kimsenin pek de umrunda olmadığını gösteriyor!
Umarım yasa değişikliğine tepki gösteren bizler öngörülerimizde haksız, onlar haklı çıkarlar!