Urfalı Şair Nâbî
⚠️Yazıda dipnot sayılarının üzerine tıklarsanız açıklamaları okuyabilirsiniz.
17. yy.’da yaşamış Anadolu’nun önemli şairlerinden biri Nâbî, birgün bir kıraathaneye girer. Oradakilerden biri (biraz da görünümüne bakarak) onun adıyla dalga geçer. Nâbî hemen adını ima ettiği o müthiş sözünü1Nâbî’nin bu sözünü ilk kez Prof. Dr. Ahmet Kankal Hocam’dan duymuştum. yapıştırıverir: “Bende yok sabr-ı sükûn, sende vefadan zerre; iki yoktan ne çıkar fikredelim bir kerre!“.
“Bir elin nesi iki elin sesi var” sözünü tasdiklercesine “iki yoktan ne çıkar” ifadesi ile Nâbî; adının taşıdığı anlam üzerinden bir sözcük oyunu yaparak muhatabına hem edebi bir ders vermiş hem de kendi değerini zarif bir şekilde ifade etmiştir. Bu kullanım, bir tür tersine çevirme, yani olumsuz gibi görünen bir durumdan olumlu bir anlam yaratma sanatının ustaca bir örneği oluyor. Ayrıca Nâbî, kendini ve muhatabını “yok” olarak tasvir ederken aslında yalnız başına etkisi düşük bireylerin birlikte olduklarında daha güçlü ve anlamlı bir bütün oluşturabileceğini ima ediyor olabilir.
Nâ ve bî eklendiği sözcüğe olumsuzluk katarlar, ancak ikisi yanyana geldiğinde acaba nasıl bir anlam kazanır? Nasıl ki “yok değil” derken “var”ı, “az değil” derken “çok”u kastediyorsak, kuvvetle muhtemel “Nâbî” sözcüğü de bu bağlamda olumlu bir anlama sahiptir.2Şunu unutmamak gerekir; bu sözcük aynı zamanda Arapça “nebi” sözcüğü ile aynı kökten gelmektedir ve bu bağlamda “haber veren” anlamına da gelir.
Yukarıdaki girizgah onun hakkında çok sey söylediği için uzatmak istemiyorum ve onun daha çok cimriliği ve para kazanma hırsını konu edinen Rüşvet Olmasa şiirine geçelim.3Elimden geldiğince günümüz Türkçesiyle aktarmaya çalıştım.
Virmezdi kimse kimseye nan minnet olmasa, bir maslahat görülmez idi rüşvet olmasa
Kimse kimseye ekmek vermezdi minnet olmasa; hiçbir iş görülmezdi rüşvet olmasa
Halkın miyanesinde bulunmazdı ittihat, meşreblerinde rabıta-i hisset olmasa
Halk arasında birlik olmazdı, tıynetlerinde cimrilik/kötülük bağımlılığı olmasa
Kendü vücuduna bile kıymazdı mâlı halk, kasd-i nümayiş-ü şeref ü şevket olmasa
Malını kendisi için bile haracayamazdı, gösteriş/prestij arzusu olmasa
Yok bîgaraz muamele-i ehl-i zemanede, kimse ibadet etmez idi cennet olmasa
Zamane insanında samimi davranış kalmadı, kimse ibadet etmezdi cennet olmasa
Tahsil-i ilmin üstüne tercih ider mi nâs, tahsil-i mâl vasıta-i rif’at olmasa
İnsanlar ilim öğrenmeyi önceliklendirirler mi, para kazanmanın yükselmenin aracı olmasa
Kemyab idi miyan-i leimandan imtizac, mabeynde alâka-i cinsiyyet olmasa
Karaktersizlerde nadiren uyum olurduı, aynı doğaya sahip olmasa
Bad-i bürud ederdi füsürde bedenleri, nar-i tama’ müeddi-i germiyyet olmasa
Soğuk rüzgâr donmuş bedenleri sarardı, tamah ateşi insanları ısıtmasa
İtmez zuhur asrda bir kimseden kerem, zımnında kasdi da’iye-i şöhret olmasa
Bu asırda kimseden iyilik çıkmazdı, içinde şöhret kazanma arzusu olmasa
Bakmazdı kimse ayine-i safa Nâbî’ye, hodbînlik alâkasına âlet olmasa
Kimse Nâbî’nin temiz aynasına bakmazdı, kibrine/gururuna alet olmasa