Gazâlî[dn]“Varlık âleminde hiçbir şer yoktur ki, içinde hayr bulundurmasın!” (Gazâlî)[/dn]
⚠️Yazıda dipnot sayılarının üzerine tıklarsanız açıklamaları okuyabilirsiniz.[dn] Bu yazı; 2023 yılında Detay Yayınevi tarafından basılan, Tolga Fahri Çakmak ve Fatma Özlem Güzel editörlüğünde hazırlanan "Anadolu Düşünürleri" adlı kitabın 3. bölümünde yer almaktadır. Yazının tamamı, atıflardaki sayfa sayıları ve kaynak bilgileri için lütfen kitabı inceleyiniz.🔎Detay Yayınları 🔎ResearchGate
Kitaba (yazıya) atıf yapmak için:
Uzun, S. (2023). Gazali. T. F. Çakmak & F. Ö. Güzel (Ed.), Anadolu Düşünürleri içinde (ss. 399-410). Ankara: Detay Yayıncılık. [/dn]
1. Gazâlî’ye Kadar Dini ve Siyasi Ortam

Gazâlî’nin yaşadığı dönem coğrafyasında, günümüzde de olduğu üzere, İslam dünyasında amelî (ibadetlerle ilgili), itikadî (inançla ilgili), dünyevi ve uhrevi meseleleri kritik eden farklı ekolller veya mezhepler oluşmuştu. Bu mezheplerin oluşumunda İslam dininin temellerini atan Hz. Muhammed’in vefatı dolaylı da olsa etki yaratmıştır.[dn]Hamidullah, 2011; Azimli, 2013[/dn]
Aslında İslam dünyasında belirgin fikri kırılmalara Hz. Muhammed’in vefatına yakın dönemde[dn]Tanci, 2011c[/dn] ve vefatı sonrasında yaşanan bazı olaylar neden olmuştur. Halife seçimi ve bu seçimin yapılış şekli[dn]Tanci, 2011a[/dn], halifeliği döneminde yaşanan kimi olaylar neticesinde çıkan iç karışıklarla Hz. Osman’ın şehit edilmesi[dn]Çağatay ve Çubukçu, 1985[/dn], Hz. Osman’ın şehit edilmesinin akabinde Hz. Ali’nin halife seçilmesi, Cemel ve Sıffin savaşları, Hz. Ali’ye muhalif yapısıyla bilinen Muaviye’nin yönetimin başına geçmesi, Hz. Ali’nin ve çocuklarının şehit edilmesi gibi önemli olayların doğal sonucu olarak Muaviye taraftarları, Haricilik, Şia gibi bazı gruplar ortaya çıkmıştır. Yaşanan olaylar neticesinde ortaya çıkan bu gruplar zamanla fikri oluşumlara (örn. Ehli Hadis, Ehli Rey, Eş‘ariyye, Mâtürîdiyye, Mu’tezile, Hanefî, Şâfî vb.) dönüşmüş, kalabalık kitleler de bu fikri oluşumlar etrafında toplanmaya başlamıştır.[dn]Karadaş, 2004[/dn]
Yukarıda bahsetmeye çalıştığımız fikri oluşumlardan farklı olarak özellikle 9. yüzyıldan sonra bir gelişme daha yaşanır[dn]Erdoğan, 1996[/dn], o da İslam dünyasında bazı kaynakların tercüme edilmesidir[dn]Tanci, 2011b[/dn]. Bu faaliyet İslami Felsefe diye isimlendirilebilecek önemli bir hareketliliğe ve bu hareketliliğin El-Kindi (ö. 9. yy. sonları), El-Fârâbî (ö. 950), İbn Sînâ (ö. 1037), İbn Rüşd (ö. 1198) gibi önde gelen isimlerinin ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır.
İslam alemine felsefenin dahil oluşu ve özellikle de Yunan felsefesine yönelik oryantasyon çabaları sürerken, ehli sünnet kapsamında tasavvufu geliştirip sistematiğini yerleştirecek biri[dn]Ayar, 2021[/dn] dünyaya gelecektir: Gazâlî (d.1058-ö.1111).
Felsefeye ve felsefe zaviyesinde ele alınan bazı konulara karşı Gazali’de bir antipati oluşmuştu. Örneğin Gazali, sudûr teorisi[dn]Teori hakkında detaylı bilgi için bkz.: Kaya, 2009[/dn], yaratıcının bilgisinin sınırları, yeniden yaratılış ve bedensel haşroluş gibi hususlarda filozofları oldukça ağır şekilde eleştirmiş, hatta eleştirisinin boyutlarını tekfire (küfürle ithama) kadar ilerletmiştir[dn]Gazâlî, 1960[/dn].
Gazâlî’nin yaşadığı döneme yakın tarihlerde dikkat çeken gelişmelerden bazıları onun etkinliğini daha da belirgin hale getirecektir. Bu gelişmelerden biri Türklerin İslamiyet’i kabulüyle birlikte Selçuklular’ın İslâm egemenliğindeki Maveraünnehr’den Horasan’a kadar inmeleri ve 1040 tarihli Dandanakan savaşı sonrasında Tuğrul Bey’in sultan ilân edilmedir. Özellikle Bağdat’ta etkili olan Büveyhî hanedanlığının etkisinde kalan Abbasî Halifesi ile Tuğrul Bey iş birliği yaparak 110 yıllık Büveyhî hanedanlığına son vermiş ve Halifeyi Şiî baskısından kurtarmıştır[dn]Merçil, 1992[/dn]. Bu gelişmenin bir sonucu olarak Tuğrul Bey kısa sürede Şiî karşıtlarının (Sünnîlerin) sevgisini kazanmış; Dandanakan zaferinden yaklaşık 30 yıl sonra (1071) Bizans ordularını Alparslan’ın yenilgiye uğratması Selçuklular’ın İslâm dünyasındaki prestijini arttırmıştır. Alparslan ve Melikşah devrinde (azamet devri), ihtişamlı vezir Nizam el-Mülk’ün görev almasıyla Selçuklular her açıdan büyük bir güce sahip oldular. Özellikle Melikşah devrinde (1072-1092) bâtınî anlayışa sahip İsmâilîlerle[dn]İsmâilîler hakkında detaylı bilgi için bkz.: Öz, M. ve Eş-Şeka, M.M, 2001.[/dn] Nizam el-Mülk tarafından kurulan medreseler vasıtasıyla fikrî mücadeleye girişilmiştir[dn]Karadaş, 2004[/dn].
2. Gazâlî’nin Hayatı
Benzer isimlere sahip amcasıyla (Ebû Hamid el-Gazzâlî) ve kardeşiyle (Mecdüddîn Ebü’l-Fütûh Ahmed bin Muhammed el-Gazzâlî) karıştırılan, Hüccet el-İslâm, Zeyn ed-Din lakaplarıyla zikredilen Gazâlî[dn]Adının sevgili, geyik/ceylan veya pamuk iplikçisi gibi anlamlara gelen ﻏﺰﺍﻝ (ğazal) sözcüğünden mi yoksa doğduğu köyün adından mı geldiği; gerçekte Gazzâlî mi yoksa Gazâlî mi olduğu konusundaki tartışmalara girmemeyi yeğleyerek Gazâlî adını kullanmayı tercih ettik. ﻏﺰﺍﻝ (ğazal) sözcüğünün anlamları için bkz: Şemseddin Sami, 2010: 365; Pamukkale Üniversitesi Farsça Sözlük, 2022; Chicago Üniversitesi Dijital Sözlük, 2022. Adı ile ilgili tartışmalar için ayrıca bkz: Çağrıcı, 1996[/dn] yün eğiren Fars asıllı bir babanın oğlu olarak Nişabur’un doğusunda Meşhed’in kuzeyinde bulunan Tûs kentinde dünyaya gelmiştir. Ailesi hakkında oldukça az bilgi bulunan Gazâlî’nin künyesi dahil olmak üzere tam adı Ebû Hâmid Muhammed bin Muhammed bin Muhammed bin Ahmed el-Gazâlî’dir. Künyesinde geçen Hamid isminde bir erkek çocuğa kesin olmamakla birlikte sahip olduğu ancak bu çocuğun küçük yaşta öldüğü düşünülmektedir. Batı dünyasında Abuhamad Algazel olarak bilinen Gazâlî’nin kendisi hakkında “İnsanlar beni iki ‘z’ ile anıyorlar; halbuki ben Gazâle denilen bir köydenim” dediği rivayet edilmektedir. İlim hususunda oldukça arzulu olan babası vefat etmeden hemen önce, iki oğlunu yakın arkadaşlarından birine emanet ederek onları okutması yönünde vasiyet ve bunun için biraz da nafaka bırakmıştır. Babalarını yitiren kardeşler fakih er-Râzekânî’den fıkıh eğitimi almışlardır. Ancak nafakasının bitmesi ve hocasının da tavsiyesi üzerine Gazâlî, ücretsiz konaklama ve yeme-içme hizmeti veren Cürcan’daki medreselere yerleşmiştir. Cürcan’da fakih Ebu’l-Kasım İsmailî’den 5 yıl boyunca fıkıh eğitimi almış, daha sonra memleketine dönerek öğrendiklerini pekiştirmiştir. Cürcan’daki eğitim sürecinde ders notlarının derlemesi şeklindeki ilk eserini (Ta’likât) yazmıştır. Ancak memleketine dönmek üzere yola çıkan Gazâlî, ilk eserini kervana saldıran eşkıyalara kaptırmış, eserini geri almak amacıyla eşkıyalardan sorumlu elebaşıyla yaptığı görüşme ise onu bir hayli etkilemiştir. Yaptığı görüşmede Gazâlî, yoğun bir eğitim sonucunda öğrendiklerini eserine aktardığını, eseri olmadığı takdirde emeğinin zayi olacağını ifade edince, elebaşı ders niteliğinde “Notların yokken bildiklerinden oluyorsan öğrendiğini nasıl iddia ediyorsun?“ diyerek Ta’likât’ı iade etmiştir. Memleketine dönen Gazâlî, bu olay üzerine ilk eserini 3 yıl boyunca çalışarak iyice hafızasına yerleştirmeye çalışmıştır[dn]Aydın, 2012; Karadaş, 2001; Karadaş, 2004; Çağrıcı, 1996; Yıldırım, 2018; Güner, 1991[/dn].
Aldığı eğitimle yetinmeyen Gazâlî, bâtınî ve Şiî ekollere karşı Sünni (özellikle de Eş‘arî ve Şâfî) doktrinin yayılması için Nizam el-Mülk tarafından kurulan Nizamiye Medreselerinde eğitim almak üzere 1077’de Nişabur’a gitmiştir. Nişabur’dayken Ömer Hayyâm gibi önemli isimlerle tanışma şansı bulmuş, Ebu Ali el-Farmedî’den sufiliği öğrenmiş, dönemin ünlü Eş‘arî kelamcısı Cüveynî’den dersler almış, Cüveynî’nin takdirini ve büyük övgülerini kazanmış[dn]Cüveynî, öğrencisi Gazâlî için “O derin bir denizdir” demiş, Gazâlî’nin el-Menfûl Fi-Usûl adlı eserini okuyunca da “Beni sağken mezara gömdün, ölümümü bekleyemez miydin!” şeklinde övgüde bulunmuştur (Çağrıcı, 1996)[/dn], onun en gözde öğrencisi olmuş, hocasından bir hayli etkilenmiş ve hocası vefat edene değin halkasından ayrılmamış ayrıca hocasının vefatından sonra başka birinden de ders almamıştır[dn]Aydın, 2012; Karadaş, 2004; Çağrıcı, 1996; Yıldırım, 2018[/dn].
Hocası Cüveynî’nin vefatından sonra Nişabur’dan ayrılarak ordu karargâh bölgesi el-Asker’e gitmiş ve burada Nizam el-Mülk ile tanışmıştır. El-Asker’de geçirdiği yaklaşık 6 yıllık süreçte ilim adamlarıyla yaptığı münazaralarla Gazâlî adını iyice duyurmuş, Nizam el-Mülk’ün “Zeyn ed-Din” övgüsüne mazhar olmuş, Bağdat’taki Nizamiye medreselerine 33 yaşındayken (1091) müderris olarak tayin edilmiş ve hocası Cüveynî’nin görevini üstlenmiştir. Nişabur’dan sonra El-Asker’de ve Bağdat’ta geçirdiği yaklaşık 10 yıllık süreçte birçok eserini telif etmiş ve fırsat buldukça felsefe konularıyla iştigal etmeye başlamış, Bağdat’ta müderrislik yaptığı yıllarda bekarlık hayatı da son bulmuştur. Bağdat’ta aralarında Hanbeli ilim adamlarının da bulunduğu 300 kadar öğrenciye ders vermiş, Halife el-Muztazhir Billâh’ın talebi üzerine Irak fakihi Gazâlî, Batınîlerin görüşlerine reddiye yazmış ve yazdığı reddiyeye el-Muztazharî adını vermiştir[dn]Aydın, 2012; Karadaş, 2004; Çağrıcı, 1996; Yıldırım, 2018; Güner, 1991; Çubukçu, 1986; Çubukçu, 1970[/dn].
Şöhreti bir hayli artan Gazâlî’nin göreve başlamasından yaklaşık 1 yıl sonra (1092) önce bir suikast sonucu büyük vezir Nizam el-Mülk’ün akabinde de Sultan Melikşah’ın vefatı devlet içerisinde taht kavgalarına ve siyasi çekişmelere neden olmuş, Gazâlî de kendisini bu olayların içerisinde bulmuş, yaşananlardan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmiştir[dn]Gazâlî, 5 yaşındaki Mahmut’un yaşının küçük olması nedeniyle sultan olamayacağına dair fetva verince, Terken Hatun aksi yönde başka bir fetva çıkarmış ve oğlunu Sultan ilan etmiş, ancak Halife el-Muktedir hutbeyi okumayınca oluşan krizde Gazâlî elçi olarak Terken Hatun ile görüşmüştür (Aydın, 2012; Karadaş, 2004).[/dn]. Siyasi çekişmeler, suikastlar, reddiyeler, yoğun ilmi ve felsefi araştırmalar vb. nedenlerden olsa gerek (gerçek nedeni bilinmemekte ve hâlâ tartışılmaktadır) Gazâlî birkaç yıl süren ruhsal bir kriz yaşamış ve 1095’te sûfi kıyafetleri içinde hacca gitme niyetiyle Bağdat Nizamiye Medreselerinden ayrılmıştır. Sıralaması kaynaklarda farklı olmakla birlikte kişisel yolculuğunda Şam’a, Kudüs’e Hicaz’a, Bağdat’a ve Horasan’a uğradığı, Hz. İbrahim’in kabrini ziyaret ettiği ve burada 3 husus[dn]Sultanlarla yan yana gelmemek, münazaradan kaçınarak mutaassıp olmamak ve sultanlardan maddi yardım almamak.[/dn] için yemin ettiği[dn]Çubukçu, 1964[/dn], hac görevini ifa ettiği, özellikle Şam Ulu Camii’nde itikafa girerek inzivaya çekildiği ve çile çektiği, Antakya’yı gördüğü, İbn-i Arabi ile tanıştığı, kendisini kibre ve şöhrete yönlendirebilecek her şeyden ve herkesten uzak durduğu, inziva sürecinde kıymetli eserleri telif ettiği bilinmektedir[dn]Aydın, 2012; Karadaş, 2004; Çağrıcı, 1996; Yıldırım, 2018[/dn].
Uzunca bir münzevi seyahatin ardından Gazâlî, Sencer’in yeni veziri Fahr el-Mülk’ün ısrarlı daveti üzerine 1106’da Nişabur’a dönerek Nizamiye Medresesinde yeniden ancak farklı bir bakış açısıyla[dn]“O zaman mevki kazandıran ilim öğretiyordum, şimdi ise mevki terk ettiren ilme davet ediyorum” diyerek yeni bir bakış açısına büründüğünü ve bu bakış açısıyla öğretim faaliyetlerine devam ettiği söylenebilir (Çağrıcı, 1996)[/dn] tedrisat faaliyetlerine başlamış; ancak hem kötüleşen sağlığının hem de içselleştirdiği münzevi yaşam tarzının bir sonucu olsa gerek 3 yıl sonra (1109) görevini bırakarak tekrar Tûs’a dönmüştür. Evinin yakınına bir medrese ve hankâh yaptıran Gazâlî, bu süreçte yine birçok kıymetli eserini telif etme fırsatı bulmuştur. Takribi 50 yıllık ömründe birçok esere imza atan, önemli görevleri ifa eden ve ruhsal gelişimi arttırmak (veya bunalımını yatıştırmak) için uzun seyahatlere çıkan ilim adamı ve düşünür Gazâlî 18 Aralık 1111’de vefat etmiş[dn]Gazâlî’nin son anlarını kardeşi şu şekilde aktarır: “Pazartesi günü sabah olunca, kardeşim Ebû Hâmid, abdest alıp namaz kıldı. Sonra kefeninin getirilmesini istedi; onu aldı, öptü ve alnı üzerine koyarak, ‘mülk sahibinin huzuruna çıkmak başım ve gözüm üstüne’ dedi. Sonra ayaklarını uzattı, kıbleye döndü ve şafak sökmeden vefat etti.”( Aydın, 2012)[/dn] ve ünlü şair Firdevsî’nin yanına defnedilmiştir[dn]Aydın, 2012; Karadaş, 2004; Çağrıcı, 1996; Yıldırım, 2018[/dn].
Gazâlî’nin vefatından sonra İslam dünyasında felsefenin dinî düşünceye temel teşkil edemeyeceği inancı ağırlıkla kabul edilmiş, Eş'arî kelâmı ve tasavvufun etkisi artarak yayılırken rasyonalist filozofların etkisi azalmıştır. Etkisi günümüzde dahi hissedilen Gazâlî, Anadolu’da oldukça kolay şekilde yayılan ve benimsenen tasavvufun öncü isimlerindendir. Tasavvuf daha sonra; İbn-i Arabî, Sadreddîn Konevî ve Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi ile gelişimini büyütmüş, Türk kültürünü ve inanç sistemini ciddi şekilde etkilemiş ve Osmanlı’da sentez bir kimliğe bürünmüştür[dn]Ayvazoğlu, 1989[/dn].
3. Gazâlî’nin Düşünce Yapısı ve Felsefesi
Gazâlî yaşadığı dönemde felsefe dünyasına İslami zaviyeden sergilediği entelektüel meydan okumaları, eleştirileri ve çözüm önerileriyle Müslümanlar (özellikle de Sünni çevreler) üzerinde büyük etki yaratmıştır. Bireysel muhakeme veya iç muhasebesinin bir neticesi olarak ortaya çıkan kişisel bunalımını yatıştırabilmek için fıkıh, hadis, tefsir gibi ilimlerin yanında kelam, akaid gibi ilimlerle de yoğun ilgilenmeye başlayan Gazâlî’nin bu sentez yaklaşımı ünlü eseri İhyâ’u Ulûmi'd-Din’de vücut bulmuştur. El-Munkizu mine’d-Dalal ve Tehâfütü’l-Felâsife eserlerinde de işaret edildiği üzere; Gazâlî’nin İhyâ’u Ulûmi'd-Din eserinde felsefi gelenek pek takdir edilmediği gibi söylem düzeyinde de olsa biraz göz ardı edilmiştir; ancak buradan Gazâlî’nin felsefeden yararlanmadığı manası çıkarılmamalıdır. Özellikle mantık disiplininden Gazâlî yararlandığı gibi, ehemmiyetini de açıkça belirtmiştir. Benlik (nefis), ahlak, siyaset, erdem gibi konularda filozofların insana dair görüşlerini eserlerinde kullanan Gazâlî, felsefedeki erdemle ilgili açıklamaları insanın kâmil bir ahlaka sahip olmasında ve bu sayede ebedi saadete erişmesinde yararlı bulmuş, ancak bu alanlarda felsefi müktesebata atıf yapmamıştır[dn]Arkan, 2013[/dn].
Gazâli, birçok fırkaya ve mezhebe sahip felsefecileri genel olarak 3 bölümde ele almıştır[dn]Gazâlî, 1960[/dn]:
1. Dehriyyûn (materyalistler): Bunların en eski felsefecilerden bir grup olduklarını, evrenin başından beri bir yaratıcısı olmadığı gibi kendi kendine var olduğunu iddia ettiklerini, bu itibarla dinsiz olduklarını,
2. Tabîiyyûn (doğacılar): Bunların, doğadaki hayvanları ve bitkileri titizlikle araştırdıklarını, bu araştırmanın bir neticesi olarak doğada olup bitenlere ilişkin bir yaratıcının varlığını itiraf etmek zorunda kaldıklarını ancak Allah’ın varlığını kabul etseler bile yeniden yaratılışa yani öte dünya (ahiret) inancına sahip olmadıkları için dinden çıktıklarını,
3. İlâhiyyûn (metafizikçiler): Bunların mantık ilmini kullanarak felsefeyi daha anlaşılır hale getirdiklerini, dehriyyûn ve tabîiyyûn gruplarının hatalarını ifşa edip görüşlerini reddettiklerini ve bu üç grup arasında ciddi tartışmaların yaşandığını, aralarındaki bu tartışmalar sayesinde inananların bu kişilerle uğraşmak zorunda kalmadıklarını, bunların söylemlerinde doğru ibareler yer almakla birlikte bir kısmının dini açıdan sorunlu ve uydurma olduğunu, ilk iki gruba ait küfre götüren bazı hususları benimsedikleri için bu kişilerin (örn. Sokrates, Eflâtun, Aristoteles ile bunların yolunda giden Fârâbî ve İbn Sînâ) tekfir edilmelerinin şart olduğunu ifade etmiştir.
Evrenin yoktan var edilme konusunu masaya yatıran Gazâlî’ye göre evrenin varlığına ilişkin “evren sonradan oluştuysa onu oluşturanın da mevcudiyeti gerekir” görüşünü dine, akla ve mantığa uygun; “evreni oluşturan bir gücün mevcudiyetine inanmak şart değildir” görüşünü ise yanlış bulmaktadır[dn]Altuner, 2012[/dn].
Gazâlî, Tehâfütü’l-Felâsife adlı eserinde; 20 maddede filozofların tutarsızlıklarını derlemiş, bunların 17’sinde filozofların bid’at[dn]Dar anlamda bid’at; Hz. Muhammed’den sonra ortaya çıkan, dinle ilgili ilâve/eksiltme özelliği taşıyan her şeyi ifade eder (Yaran, 1992).[/dn] içinde olduklarını belirterek evrenin başlangıcı (âlemin kıdemi), tanrının bilgisinin sınırları ve haşr (ölüm sonrası diriliş) konularında onları küfürle itham etmiş[dn]Akdağ, 2017[/dn]; ruhların yeniden dirilen bedenlerine kavuşması, cennet, huriler vb. öte dünya ile ilgili hususları sembolik şekilde ele alan ve ahiretin sadece akılla bilinebileceğini savunan filozoflara karşı nefsin ölümsüzlüğünü kabul etmeden ahiretin anlaşılamayacağını ifade etmiştir[dn]Kaya, 2013[/dn].
4. Gazâlî’nin Eserleri
Tefsir-Hadis, Fıkıh-Fıkıh Usûlü, Akaid-Kelam, Eğitim-Öğretim, Münazara-Cedel, Siyaset, Felsefe-Mantık, İlm el-Havas, Havas el-Kur'ân, Ahlak-Tasavvuf, vb. hemen her alanda 100'den fazla[dn]Gazâlî’ye ait olmayan bazı eserlerin ona atfedilmesi ve eserlerinden bazılarının farklı isimlerle zikredilmesi, eserlerinin sayısını (70 ila 1000) ihtilaflı hale sokmaktadır. Örneğin Nasihatü'l-Mülûk isimli eseri Nasaihu'l-Mülûk, Siyerü’l-Mülûk, Siretü’l-Mülûk, Tuhfetü’l-Mülûk, Buranü’l Yakîn gibi daha birçok farklı isimle zikredilmektedir (Güzel, 1988)[/dn] eser telif eden[dn]Güner, 1991[/dn] Gazâlî’nin kelam, felsefe ve mantık ilmine yönelik geliştirdiği yöntemi içeren kitapları Nizâmiye medreselerinde, akabinde de 20. yüzyıla kadar Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur[dn]Yakışan, 2012[/dn].
Gazâlî’nin Bilinen (Dönemlerine Göre Tasniflenmiş) Eserlerinden Bazıları[dn]Güzel, 1988; Karabulut, 1988; Akın, 2011[/dn]
👉Cüveynî’den Ders Aldığı Döneme Ait Eserleri (1072-1085)
- Ders Notları (Ta’likât)
- el-Menhûl min Ta’likâti’l-Usûl
👉Cüveynî’nin Vefatı Sonrası Döneme Ait Eserleri (1085-1095)[dn]Gazâlî’nin en verimli telif dönemidir.[/dn]
- Tehâfütü’l-Felâsife
- Makasıdu’I-Felâsife
- el-Müntehâl fî İlmi’l-Cedel
- Meâhizi’l-Hılâf
- Gâyetü’l-Gavr fî Dirâyeti’d-Devr
- Mihakk’un-Nazar fi’l-Mantık - Mi’yâru’I-İlim
- Kitâbu’l-Mustazhirî
- Mîzânü’l-Amel
- el-İktisâd fi’I-İtikâd
- el-Basît
- el-Vasît
- Şifâu’l-AIil
- Kitâbu Hüccetü’l-Hakk
- Risâletü’l-Kudsiyye
- Maarifu’l-Akliyye
- Kavâidu’l-Akâid
- el-Fetâvâ
👉Müderrisliği Bıraktığı Döneme Ait Eserleri (1095-1106)
- İhyâ’u Ulûmi'd-Din[dn]Gölpınarlı’ya (1985) göre yalan hadislerle dolu bu kitabın tasavvufa ilişkin yorumu İslam’a çok büyük zararlar vermiştir.[/dn]
- Kimyâ’ı Saadet
- el-Kıstâsu’l-Müstakîm
- el-Maksadu’l-Esnâ fî Esmâillâhi’l-Hüsnâ
- Risâletü’n-Ledüniyye - Kitâbu’l-Veciz
- Nasîhatu’l-Mulûk
- Mişkâtu’l-Envar
- Bidâyetü’l-Hidâye
- Cevâhiru’l-Kurân
- Kitâbu Muhassılı’l-Hılâf
- Kitâbu’l-Keşf ve’t-Tebyîn
- el-Erbaîn fî Usûli’d-Din
- Faysalu’t-Tefrika
- Eyyuhe’l-Veled
👉Müderrisliğe Tekrar Döndüğü Döneme Ait Eserleri (1106-1109)
- el-Munkizu mine’d-Dalal
- el-Mustasfâ mine’l-Usûl
👉Son Döneme Ait Eserleri (1109-1111)
- ed-Dürretü’l-Fahire fî Keşfi Ulûmi’l-Âhire
- İlcâmu’l-Avâm ’an İlmi’l-Kelâm
- Minhâcü’I-Âbidîn
Tanrının Tanımlanamazlığı (Tehâfütü’l-Felâsife / Filozofların Tutarsızlığı)
“Eğer var olma, cevher olma ve ilke olma ‘O nedir?’ sorusuna cevap teşkil etmediği için cins oluşturmuyorlarsa, bu takdirde size göre İlk (olan Allah) sırf akıldan ibarettir. Nitekim varlığın ilkesi sayılan, aynı zamanda ilk sebepli durumunda olan ve (filozofların) melek adını verdikleri diğer akıllar da maddeden soyutlanmış akıllardan ibarettir. İşte bu hakikat İlk (olan Allah)’ı ve O’nun ilk sebeplisini kapsamaktadır. Çünkü ayrılmaz nitelikleri dikkate alınmazsa ilk sebepli de özünde birleşiklik bulunmayan basit bir varlıktır. Bu durumda her ikisi de maddeden soyut akıl olmaları bakımından ortaktırlar. Bu ise cinse ait bir gerçekliktir. O halde özün soyut akıl oluşu ayrılmaz niteliklerden olmayıp, tersine o mahiyettir. Bu mahiyet de İlk (olan Allah) ile öteki akıllar arasında ortaktır”.[dn]Gazzâlî, 2009[/dn]
Burada Gazâlî, tanrının mantık zaviyesinden tanımlanamayacağı hususunu savunan filozoflara yine mantık zaviyesinden tespitlerle eleştirilerde bulunmuştur.[dn]Altunkaya, 2012[/dn]
Öz Muhakeme (el-Munkizu mine’d-Dalal)
“Sonra kendi durumumu göz önüne getirdim. Baktım ki dünya alâkalarına dalmışım. Bu alâkalar her taraftan beni çevrelemişler. Yaptığım işleri düşündüm. En güzeli tedris (ders vermek) ve talim (öğretmek) idi. Bunda da ahirete pek menfaati olmayan ehemmiyetsiz birtakım ilimlerle meşgul olduğumu gördüm. Tedristeki niyetimi yokladım, onun da Allah rızası için olmadığını; mevki sahibi olmak, şan ve şeref kazanmak arzusundan ileri geldiğini anladım. Uçurumun kenarında bulunduğumdan vaziyetimi düzeltmeğe uğraşmazsam ateşe yuvarlanacağıma kanaat getirdim…”.[dn]Gazâlî, 1960; Karadaş, 2004[/dn]
Burada ciddi bir öz eleştiride bulunan Gazâlî’ye göre huzura (uhrevi saadete) kavuşabilmek için; müttaki (takva içerisinde) bir hayat tarzına sahip olmak, bireysel dünyevi isteklerden ve benlik duygusundan kurtulmak gerekmektedir. Bu hayat tarzına sahip olabilmenin yolu da gurura neden olan dünyadan uzaklaşmaktan, ahirete ve bütünüyle yaratıcıya yönelerek kalbin dünya ile bağlantısını koparmaktan, daha somut ifadeyle maldan ve makamdan yüz çevirmekten, insanı alıkoyan dünyevi meşguliyetlerden kaçmaktan geçmektedir.
İlim (el-Maksadu’l-Esnâ Şerhu Esmâi’l-Hüsnâ)
“O halde ilim, ma'lûmun ona benzeyen ve denk bir örneğidir. Ve o, aynada görünen şekil ve sûret gibidir. Bu sûret, dış ve mukabil sûretin mümasili ve benzeridir ve ma'lûmun zihinde meydana gelen örneğinden ibarettir”.[dn]Gazâlî, 2005[/dn]
Burayı Gazâlî’nin kendi ifadeleriyle izah edelim. Eşyanın var oluşunu özde, zihinde ve dilde olmak üzere 3’e ayıran Gazâlî, gerçek olanın özdeki varlık olduğunu, zihindekinin ise ilmî ve şeklî olduğunu, dildekinin ise lafzî olduğunu belirterek semayı (gökyüzünü) örnek göstermektedir. Sema özde, zihinde ve dilde bir varlıktır, çünkü gözle görme neticesinde zihinde bir iz oluşmuştur. Sonradan semanın ortadan kalktığı varsayılırsa, önceden oluşan zihindeki izin varlığı devam edecektir. Dilde ise bu varlık, birtakım seslerden (S-E-M-A) oluşan lafızdan ibarettir. Sema sözcüğü zihindeki semanın bir delili ve zihindeki sema da özdeki semaya uygun olan bir surettir. Özdeki varlık olmasa şekil ve suretlerin zihinlerde oluşması, zihinlerde suret oluşmasa insanın o sureti duyması, insan o sureti duymasa onu dil ile ifade etmesi olanaksızdır. Zekâdan geri olanlar varlıktaki farklılıkları belki ayırt edemeyebilirler, ancak bu varlıkların farklı oldukları, her birinin kendine has özellikleri taşıdığı bir gerçektir[dn]Gazâlî, 2005[/dn].
Hayr ve Şer (el-Maksadu’l-Esnâ Şerhu Esmâi’l-Hüsnâ)
“Mademki Rahim, zarara uğramış, hasta, işkenceye maruz kalmış, bela ve musibetlerle karşı karşıya gelmiş kişilerin imdadına koşup kurtarmaktır, mademki Hak Teâlâ her belayı, her fakr-ü zarureti önlemeye, her hastalığı bertaraf etmeye kadirdir; öyleyse neden dünya hastalarla, muhtaçlarla doludur? Kullarını neden böyle işkenceler içerisinde kavranır bir halde bırakmaktadır?”.[dn]Gazâlî, 2005[/dn]
Günümüzde hala daha birçok kişinin aklında soru işaretlerine neden olan hayr ve şer konusunda Gazâlî ameliyat edilmesi gereken bir bebek ile kesilmesi gereken bir el örneklerini vererek şu şekilde bir açıklama getirmektedir: Ameliyat edilmesi gereken bebeğini acıdığı için annesi onu ameliyat edecek cerraha teslim etmek istemiyor, ancak baba ise ameliyatta ısrarlı! Cahiller telaşlı annenin bebeğine kıyamadığı için babadan daha merhametli olduğunu düşünebilirler. Akıllılar ise ameliyat olması durumunda bebek sancılarından kurtulacağı için bebeğinin ameliyat acısı çekmesine razı olan babanın daha merhametli olduğuna inanır. İleride sağlığa neden olacak geçici acılar dikkate alınmaz, iyi bir şeye vesile olacağı için kötüye de yorulmaz. İlk bakışta kötü (şer) gibi görünse de tüm vücudun sağlığına vesile olacağı için mikrop kapmış bir eli kesmede de hayırlar vardır. Aksi durumda vücudun sağlığı tehlikeye girecektir, yani şer görünen elin kesilmesi eylemi esasen bedenin selametine hayra neden olacaktır[dn]Gazâlî, 2005[/dn].
4. Hakkında Söylenceler
İslam dünyasına çok katkısı olan Müslüman düşünürlerin başında gelen Gazâlî’nin bilimsel mirasına yönelik tartışmalar onun vefatından günümüze dek hâlâ tartışılmaya devam etmektedir. Tartışmalar sadece eserleri ve fikirleri üzerine değil aynı zamanda biyografisi üzerine de yapılmaktadır. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki; Gazâlî’nin ölüm tarihi dışındaki diğer biyografik bilgileri net değildir. Örneğin klasik kaynakların çoğu doğum tarihi konusunda 1058’de mutabık kalmışlar ancak sonraki çalışmalar bu bilginin farklı (1055, 1056, 1057, 1059, 1060) olabileceğini ifade etmektedir. İsminin; “tek z’li” Gazâlî veya “çift z’li” Gazzâlî olup olmadığı hususunda net bir sonuca şimdilik varılamamıştır. Klasik kaynaklar Gazâlî’nin milliyeti konusunda hiç yorum yapmazken modern kaynaklar onun Arap veya Acem olup olmadığını ırkçı bir bakış açısıyla kritik etmiştir. Gazâlî’nin ailesi hakkındaki dikkat çeken tartışma ise onun bir oğlunun olup olmadığıdır, bu tartışmaya neden olan şeylerden biri benzer isimlere sahip başka kişilerin de var olmasıdır. Benzer bir tartışma da özellikle modern kaynakların sübjektif olarak ele aldığı annesi hakkındadır. Bir diğer dikkat çeken husus ise yakın zamanda yürütülen arkeolojik çalışmalar Gazâlî’nin bilinen mezar yerinin farklı bir yerde olduğunu göstermiştir[dn]Gündüz, 2021[/dn].
İslam dünyasında filozofları tekfir eden, hatta İbn Sînâ felsefesini sert şekilde eleştiren Gazâlî imajı baskınken, Avrupa’da ise durum bunun tam tersi gibidir. 13. yüzyılın önemli düşünürlerinden Romalı Giles (1247-1316), Albertus Magnus (~1200-1280), Thomas Aquinas (1224-1275), Roger Bacon (1214-1292) gibi isimler Gazâlî’yi Makâsıdu’l-Felâsife eseri üzerinden tanımış ve onu Meşşâilik[dn]Detaylı bilgi için bkz: Kaya, 2004[/dn] ekolüne bağlı ayrıca İbn Sînâ’nın takipçisi olarak algılamışlardır[dn]Akdağ, 2017[/dn].
Tartışma Konusu
• Gazâlî’nin girdiği bunalıma yönelik bulduğu bireysel çözümünü yorumlayınız.
• El-Munkizu mine’d-Dalal incelemesi yaparak Gazâlî’nin dünya, yaşam ve felsefe konularına yüklediği anlamı yorumlayınız.
Gazâlî Hakkında Okuma Önerileri
Altıntaş, H. (1986). Tasavvuf Tarihi. Ankara Üniversitesi Basımevi.
Alper, Ö. (2012). Gazzalî'nin Felsefî Geleneğe Bakışı: O Gerçekten Bir Felsefe Karşıtı mıydı? Journal of Istanbul University Faculty of Theology, 4, 87-107.
Aydın, H. (2008). Gazzâlî ve İbn Rüşd’e Göre Mucize. Kelam Araştırmaları, 6(2), 115-130.
Bedevi, A. (2013). El-Ġazzālī ve Yunan Kaynakları (Çev. Tuna Tunagöz). Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 54(1), 137-151.
Çapak, İ. (2016). Gazzali ve Dikkat Çektiği Bazı Meseleler. Yakın Doğu Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2(1), 7-31.
Çelikel, B. (2006). Gazâlî’nin Eğitim Görüşü. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi).
Çınar, B. (2021). Gazzâlî’nin Allah’ın Sıfatları Teorisi. BAİD, 14, 305-335.
Çınar, B. (2020). Gazzâlî’de Akıl ve Nakil İlişkisi Kuramı. Kalemname, 5 (10): 363–386.
Durakoğlu, A. (2014). Gazali'de Ahlak Eğitimi. Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 34 (2) , 211-226.
Ertuğrul, A. (2012). İmam Ebû Hâmid El-Gazzâlî’nin Anadolu’daki Torunları. Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 16(2), 667-688.
Gazali. (1981). İhyâü Ulûmi'd-Dîn 1. Cilt (Çev. M.A. Müftüoğlu). İstanbul: Çelik Yayınevi.
Gemuhluoğlu, Z. (2011). İrfânî Yorum ve Şâirin Niyeti Gazzâlî’nin Şiir Anlayışı Üzerine Bir İnceleme. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 40, 109-136.
Karaca, F. (2006). Gazâlî ve İbn-i Sîna ile Ölüm Korkusundan Kurtuluş Üzerine. Felsefe Dünyası, 43, 14-24.
Karen, H. (2018). “Dünden Bugüne Nedensellik: Gazzâlî ve Kuantum Teorisi (Çev. A.M. Kandemir). Kader, 16(2), 525-536.
Leaman, O. (2009). Gazâlî ve Eş’ariyye (Çev. Y. Türkben). Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 31, 194-209.
Marmura, M.E. (2005). Gazâlî’nin Mantık ve Dini Olmayan İlimlere Bakışı (Çev. İ. Çapak). Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 11, 121-133.
Merkit, N. (2021). Gazzâlî'nin Düşünce Sisteminde Mantık İlminin Önemi. Uluslararası Sosyal Bilimler Akademik Araştırmalar Dergisi, 5(1), 64-70.
Oruç, C. (2009). İmam-ı Gazâli'nin Eğitim Anlayışı. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü (Yayımlanmamış Doktora Tezi).
Taşçı, H. (2021). Gazâlî’nin Hareket Felsefesinin Mekâna Yansıması: Sınırlandırılmamış Doğa. EKEV Akademi Dergisi, 25(87), 205-216
Türker, S. (2011). Gazzâlî Felsefesi Üzerine Bazı Tespitler: Psikoloji, Salt Akıl ve Metafizik. Kutadgubilig: Felsefe Bilim Araştırmaları, 20, 57-98.
Yıldırım, B. & Karakuş, A. (2018). Medrese-Tekke Bütünlüğünde Yetişmiş Bir Âlim Tipi: İmam Gazzâlî Örneği. AKRA Kültür Sanat ve Edebiyat Dergisi, 6(16), 67-106.
Kaynakça
Akdağ, Ö. (2017). XIII. Yüzyıl Avrupa’sında Gazâlî İmajı. Bilimname, 34(2), 499-510.
Akın, H. (2011). Gazâlî’nin Hayatı. TYB Akademi, 1(1), 9-14.
Altuner, İ. (2012). Gazâlî’nin Felsefeye Yaklaşım Tarzı Üzerine Bir Soruşturma. Iğdır Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 1, 45-58.
Altunkaya, H. (2012). Klasik Mantık Açısından Tanrı’nın Tanımlanamazlığı Sorunu -Gazzâlî-İbn Rüşd Bağlamında-. Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 29(2), 59-81
Arkan, A. (2013). Bir Meşşâî Filozofun Gazzâlî Algısı: İbn Rüşd’ün Gözüyle Gazzâlî. Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 15(27), 121-142.
Ayar, T. (2021). Dinler Tarihi (Ed. Baki Adam). Ankara: Grafiker Yayınları .
Aydın, H. (2012). Gazzali -Felsefesi ve İslam Modernizmine Etkileri-. İstanbul: Bilim ve Gelecek Yayınları
Ayvazoğlu, B. (1989). Türkiye’de Sanat Tarihi ve Estetikle İlgili İlk Çalışmalar. Erdem, 5(15), 977-992.
Azimli, M. (2013). Siyeri Farklı Okumak. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.
Chicago Üniversitesi Dijital Sözlük. (2022). bit.ly/3Ts92oO, Erişim Tarihi: 11.03.2022
Çağatay, N., Çubukçu, İ.A. (1985). İslam Mezhepleri Tarihi. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
Çağrıcı, M. (1996). Gazzâlî. TDVİA. 13, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Çubukçu, İ.A. (1986). Gazzali ve Felsefesi. Belleten, 50(198), 621-635.
Çubukçu, İ.A. (1970). Gazzali ve Kelam Felsefesi. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
Çubukçu, İ.A. (1964). Gazzali ve Şüphecilik. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi.
Erdoğan, İ. (1996). İslâm Filozoflarına Göre Nübüvvet ve Mucize. Fırat üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1, 429-450
Gazâlî. (1960). El Munkızu Min'd Dalal (Çev. Hilmi Güngör). İstanbul: Maarif Basımevi.
Gazâlî. (2005). Esmâ-î Hüsnâ Şerhi İmam-ı Gazalî (Çev. M. Ferşat). İstanbul: Ferşat Yayıncılık.
Gazzâlî. (2009). Filozofların Tutarsızlığı, Tehâfütü’l-Felâsife (Çev. Mahmut Kaya-Hüseyin Sarıoğlu). İstanbul: Klasik Yayınları.
Gölpınarlı, A. (1985). 100 Soruda Tasavvuf. İstanbul: Gerçek Yayınevi.
Gündüz, R. (2021). Gazâlî'nin Kimliği Üzerine Klasik ve Modern Tartışmalar. Uluslararası Sosyal ve Eğitim Bilimleri Dergisi, 16, 123-149.
Güner, A. (1991). Tarikatlar Ansiklopedisi. İstanbul: Milliyet Yayınları.
Güzel, A. (1988). Gazâlî’nin Hayatı ve Eserleri. Ebû Hâmid Muhammed el-Gazzali (1058-1111), Kayseri: Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü, 9-20.
Hamidullah, M. (2011). İslam Peygamberi (Çev. Prof. Dr. Salih Tuğ). İstanbul: Beyan Yayınları.
Karabulut, A. (1988). Gazâlî’nin Eserleri. Ebû Hâmid Muhammed el-Gazzali (1058-1111), Kayseri: Erciyes Üniversitesi Gevher Nesibe Tıp Tarihi Enstitüsü, 227-248
Karagöz, İ. (2014). Kur’an Kavramları Sabır-Sâbir. Diyanet Aylık Dergi, 286, 74-75
Karadaş, C. (2001). Çok Yönlü Bir Âlim Portresi: Gazzâlî. Divan, 1, 215-225
Karadaş, C. (2004). Gazzâlî. İstanbul: İnsan Yayınları.
Kaya, M. (2004). Meşşâiyye. TDVİA. 29, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Kaya, M. (2009). Sudûr. TDVİA. 37, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Kaya, M. (2013). Felsefe ve Ölüm Ötesi (İbn Sînâ, Gazzâlî, İbn Rüşd, Fahreddîn Râzî). İstanbul: Klasik Yayınları
Merçil, E. (1992). Büveyhîler. TDVİA. 6, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Minnema, A. (2013). The Latin Readers of Algazel: 1150-1600. Tenesse University (Yayımlanmamış Doktora Tezi).
Öz, M. ve Eş-Şeka, M.M. (2001). İsmâiliyye. TDVİA. 23, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Pamukkale Üniversitesi Farsça Sözlük. (2022). bit.ly/3T55IA9z, Erişim Tarihi: 11.03.2022.
Şemseddin Sami. (2010). Kamus-ı Türki. Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Tanci, M.B.T. (2011a). İslam'da Hilafet ve Mezheplerin Doğuşu. E-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 4(1), 439-483.
Tanci, M.B.T. (2011b). İslam Mezhepleri Tarihi. E-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 4(1), 67-96.
Tanci, M.B.T. (2011c). Mezhepler Tarihi. E-Makalat Mezhep Araştırmaları Dergisi, 4(1), 97-152.
Yakışan, N. (2013). İran ve Anadolu Medreselerinde Felsefî İlimlerin Yeri. Medrese ve İlahiyat Kavşağında İslâmî İlimler Sempozyumu, Bingöl Üniversitesi Yayınları, 485-502.
Yaran, R. (1992). Bid’at. TDVİA. 6, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
Yıldırım, N. (2018). İmam Gazzali ve Kardeşi. Doğu Esintileri, 8, 132-161.
📅Uzun, S. (2023). Gazali. T. F. Çakmak & F. Ö. Güzel (Ed.), Anadolu Düşünürleri içinde (ss. 399-410). Ankara: Detay Yayıncılık.
Okunma Sayısı: